İsmail Ünal-Beşiktaş Belediye Başkanı

Öncelikle, ev sahibi olmanın bütün içtenliği ile hepinize hoşgeldiniz diyorum.

Tarihi Kentler Birliği’nin 5. yılını Uluslarlarası İstanbul-Beşiktaş Buluşması ile noktalıyoruz. Bu organizasyonun bizim için görevden çok, anlamı derin bir onura dönüştüğünü belirtmeliyim. Olanaklarımızı ve becerilerimizi paylaşırken oluşabilecek kimi aksaklıklar için şimdiden hoşgörünüzü diliyorum.

Ama sanırım asıl önemli olan, bu buluşmanın biçimsel yanı değil. Asıl önemli olan, bizleri bir araya getiren ortak idealler, ortak heyacanlar, ortak projeler. Çağdaş dünyada yerel yönetimlerin giderek daha önemli olduğu bir süreci yaşıyoruz. Bu gelişme, hem demokratik uygulamalarının derinleşmesi, hem insan haklarının genişlemesi hem de dünyamızın daha yaşanabilir kılınması umutlarını taşıyor.

Bunca yanlıştan, bunca gereksiz çatışmadan ve bunca boşa harcadığımız zamandan sonra geldiğimiz noktada ciddi kararlar vermek zorunda kaldık. Üstelik bu kararları kendi kentimiz ve ülkemiz ile sınırlamak olanağı da artık yok. Bu kararları olabildiğine küçülttüğümüz ve bu anlamda ortaklaşa kullandığımız dünyamız için vermek zorundayız. Bu nedenle hepimiz yeniden daha güzel bir dünya tasarlamanın peşine düştük.

Kuşkusuz bu yeni dünyanın pek çok özlemi ve girdisi var. Ama çok açıktır ki, bu yeni tasarımın temel taşlarını doğa, tarih ve kültür varlıkları oluşturacaktır. Çünkü biliyoruz ki kalıcı barışın, kalkınmanın, çağdaşlaşmanın ve toplumsal adaletin vazgeçilmez unsurları da bu zenginliklerdir. Bütün uygarlıkları var eden değerlerin başında bu temel birikimler gelir. Elbette bu zenginlikleri modern teknolojilerle buluşturmak, çağdaş yaşamın gereksinimlerini gözeterek tasarlamak ve uygulamak zorundayız.

Ancak gözetmek zorunda olduğumuz bir başka nokta daha var. Ortak geleceğimizi  tasarlayanları da unutamayız. Yıllardır doğa, kültür ve tarih varlıklarının korunup geliştirmesine uzun soluklu emek ve akıl veren kadroları ve örgütleri unutamayız. Bu uğraşta adı verilecek, saygıyla anılacak uluslararası uzun bir liste oluşturabiliriz.

Ancak izninizle bize bu ortak heyecan ve bilinç için öncülük eden Tarihi Kentler Birliği’ne teşekkür etmeliyim. Yine izninizle yıllarını bu yeni dünyanın tasarımına adamış, kararlı bir öncüye, inançlı bir bilim ve eylem insanına, Metin Sözen hocamızı da teşekkür etmeliyim. Sadece başardıkları için değil,  bütün başardıklarını gönüllü ve sivil gerçekleştirerek eşsiz bir örnek oluşturduğu için..

Ayrıca bildiğiniz gibi bu organizasyonu Türkiye Büyük Millet Meclisi Milli Saraylar Daire Başkanlığı’nın değerli katkı ve işbirlikleriyle gerçekleştiriyoruz. Klasik müze anlayışının dışına çıkarak Beşiktaş yönetimiyle bu görevi paylaştıkları için değerli yöneticilere ve Sayın Meclis Başkanımıza teşekkür ediyorum. Güzel olan, bu işbirliğinin devam ederek büyüyecek ve kentimize önemli kazanımlar sağlayacak olması.

Değerli konuklar,

Bir yerel yöneticinin hayalleri, sıkıntıları, umut ve beklentileri temsil ettiği kentten kaynaklanır. Benim kaynağım da  Beşiktaş’tır. Ancak Beşiktaş o kadar çok ki..Yani baktığınızda Beşiktaş, bir yanıyla Boğaziçi, bir yanıyla Avrupa.. Bir yanıyla tarih, bir yanıyla bugün. Bir yanıyla eski dar sokaklı geleneksel mahalleler, bir yanıyla modern bulvarlar. Bir yanıyla eski çarşılar, bir yanıyla modern alışveriş ve işmerkezleri…Bir yanı cami, bir yanı kilise ve havra..

Bu zengin çeşitliliği anlamlı kılan, Beşiktaş’ın tarihsel ve modern kentsel verilerin hepsine sahip olması. Son yüzyılların yönetim merkezi olarak 3 saraya, köşk, kasr gibi önemli yapılara sahibiz.

Bunlara ek olarak 1.600’den fazla tarihi kimliği olan yapı da kentimizin özel zenginliği.. Beşiktaş bir bilim ve eğitim merkezi olarak 8 üniversiteye sahip. İstanbul’un önemli kültür merkezlerine, eğlence tesislerine, sağlık birimlerine ev sahipliği yapıyoruz. Fatih Sultan Köprüsü’nün Avrupa ayağıyız ama aynı anda deniz ulaşımının en canlı noktasındayız. Ve önemlisi küçük bir-iki adacık dışında, kentimizin tamamı planlı ve imarlı.

Beşiktaş, en azından tarihsel ve modern girdileri kentsel bütünlük içinde buluşturabilmiş bir model. Bu modele yakışmayan yıpranma ve yırtılma noktaları var kuşkusuz. Ancak yine de Beşiktaş önemli bir sentez. Bir kenti var eden bütün verilere sahip. Eski bir yerleşim ama geleceğe açık..

Yeni bir dünya tasarlanırken, Beşiktaş gibi modellere daha özenli bakılması gerektiğine inanıyorum. Çünkü görevimiz sadece geleceği tasarlamakla sınırlı değil. Aynı anda geleceği yönetmemiz de gerekiyor. Üstelik buna şimdiden başlamak zorundayız.

Dr. Kadir Topbaş-İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı

İstanbullular adına hepinize hoş geldin diyorum. Kültürel mirasın ağırlıklı olduğu bir kentte, üç büyük imparatorluğun geçmişinin yansıdığı bu kentte, bu buluşmanın yapılmasını önemli buluyorum. Sorumlulukları da var tabii bu kentin. Dünya üzerindeki birçok ülkeden farklı olarak, İstanbul’u bir açık hava müzesi olarak görüyoruz.. Tabii, Anadolu’da da böyle bir çok kent var. Dünyaya olan sorumluluğumuz da bu noktada. İnsanların bu zenginlikleri ortaya çıkarma çabalarını, Türkiye yeni keşfetmeye başladı. Önemini biraz geç fark ettik. Medeniyetlerin beşiği olan bu ülkede izler ne kadar yıpranmış olsa da kalanlar bile hala tüm dünyanın ilgisini çekiyor.

Metin Sözen, hayatını bu işe adadı. Bilim adamları seçilmişlerle buluşarak bu önemin fark edilmesini sağladılar. Bu toplantının ve panelin yeni yeni açılımlara fırsat vereceğine inanıyorum.

Mehmet Özhaseki-TKB Başkanı, Kayseri Büyükşehir Belediyesi Başkanı

Tarihi Kentler Birliği’nin değerli üyeleri ve sevgili misafirler hepinizi saygı ile selamlıyorum.

Tarihi mekanlar bizim için ne ifade eder?

Kimi içinde bulunduğumuz mekan gibi ihtişamlı bir yapıdır, kimisi kurtarılması için bizden medet uman virane bir yapıdır. Ama her ne halde bulunursa bulunsunlar bu tarihi mekanlar ve yapılar bizler için kıymeti maddi değerlerle ifade edilemeyecek kadar değerlidirler.

Biz tarihi mekanlardan ve yapılardan hareketle bizden önceki nesillerin yakalamış oldukları medeniyetin ipuçlarını yakalarız.

Sosyal ilişkilerini çözümleriz. Teknolojik imkanlarının farkına varırız. Sanat ve edebiyat alanlarındaki birikimlerini fark ederiz. Siyasi ve idari durumları hakkında fikir ediniriz. Ufuklarını, hayallerini, vizyonlarını, korku ve endişelerini tespit ederiz. Onların zaman ve mekan algılarını keşfederiz. Doğayla, tanrıyla, diğer canlılarla nasıl bir diyalog içinde bulunduklarını duyumsarız. O toplumların önceliklerini kavrarız.

Tarihi mekan ve yapı dediğimizde elbette bizden önce yaşamış insanların ve toplumların ortaya koyduğu tüm yapılardan hareketle sözünü ettiğim değerlendirmeleri yapabiliriz iddiasında değilim.

Belli bazı ipuçlarını yakalasak bile fotoğrafın tümünü çekemeyebiliriz. Ancak bazı tarihi mekanlar ve yapılar vardır ki biz bu yapılardan hareketle bizden önce yaşamış olan toplumların kültürel ve sosyal haritasını çıkarabiliriz. Söz konusu ettiğim yapılara örnek olarak mabetleri, hanları, sarayları, kaleleri, çarşıları, anıtsal eserleri verebiliriz.

Mısır piramitleri bize ölümsüzlüğü arayan insanın macerasını, Ayasofya ve Süleymaniye dindar insanın vecdini, El Hamra’dan zevk, estetik ve yaşama sevincinin kıvılcımlarını keşfederiz.

Dağınık ve çok kubbeli camilerden, büyük ve merkezi kubbenin boy verdiği Selimiye ile biz adeta kuruluş dönemi ve Beylikler Çağı’nın Osmanlısı’ndan, İmparatorluk Çağı Osmanlısı’na geçişin hikayesini okuruz.

Karahisari’nin hattı ile Itri’nin Tekbiri’nin sarmaş dolaş olup mümin yürekleri nasıl coşturduğunun en güzel anlatımını Yahya Kemal’in Süleymaniye’de Bayram Sabahı isimli şiirinde buluruz.

Kısaca toparlamak gerekirse tarihten bize gelen mabetler, köşkler, sokaklar, saraylar sadece bir taş yığını olarak bize gelmezler. Bu tarihi değerler inşa edildikleri döneme ait her türlü birikimin kodlandığı birer sahih ve somut vesika olarak karşımızda dururlar. Okunmak, anlaşılmak, yaşatılmak isterler. Saraylar da böyledir. Sarayları tarihten günümüze taşıdıkları bilgi, birikim ve değerler yönünden yaklaşıp, taşıdıkları mesajlara kulak vermeliyiz. Eğer saraylar, hanlar, muhteşem mabetler yapılmamış olsaydı, belki bugün bazı şehirlerin mekansal konumlarını bile bilemeyecektik.

Bu zaviyeden baktığımızda sarayların varlığı, medeniyetlerin ve kültürel değerlerin aktarılması, şehirlerin hala yaşanabilir, terk edilmemiş olmalarının temel nedeni olmuştur.

Elbette sarayların ihtişamı ile devletlerin ve sultanların karizması ve dünya devletleri arasındaki konumu hakkında doğru bir orantı kurmuyorum.

Nizam-ı Alem ülküsünün konuşulduğu mütevazi mekanları ile karşımızda bulunan Topkapı Sarayı, İmparatorluğun ihtişamlı günlerinin vazgeçilmez mekanıdır. İçinde bulunduğumuz muhteşem Dolmabahçe ise sürekli kan ve toprak kaybettiğimiz, borç batağına battığımız inkiraz günlerimizin, borçlanarak yaptığımız bir eseridir. Ama bugün biz, hem Topkapı Sarayı hem Dolmabahçe Sarayı ile övünüyoruz. Tarihi ve milli değerlerimiz olarak dünyaya takdim ediyoruz.

Saraylar, devletin üst düzey idarecilerinin mekan tuttuğu yapılardır. Ülkenin başkenti konumunda olan şehirlerde bulunurlar. Bu nedenledir ki sarayların mimarisi oluşturulurken, o ülkenin ve medeniyetin tüm birikimlerinin, en usta ve bilge kişiler eli ile bu saraylarda uygulanması gerçekleştirilir. Bu yapısıyla saray, bir mimar için, bir şair için, bir ressam ya da hattat için, bir musikişinas için, bir bilim adamı, bir mucit için kendi yeteneklerini en üst seviyede ortaya koyabilecekleri bir imkanlar mekanıdır. Bağdat’ta kurulan ve belli bir döneme damgasını vuran, İslam dünyasının yeni bir evreye girmesine vesile olan Beytül-Hikme kurumu, bir sarayın kanatları altında boy vermiş, ışığı ile tüm zamanları ve mekanları aydınlatmıştır.

Saraylar aynı zamanda o toplumun değişip-dönüşmesinde, bulunduğu aşamadan daha bir başka aşamaya yönelmesinde öncü mekanlar olarak da fonksiyon icra ederler.

Saraylar hem mimari karakterleri ile, hem sosyal, siyasal, kültürel ve sanatsal etkinliklere kucak açmasıyla şehir-kent kültürünün hem oluşturucusu hem aktarıcısı hem de koruyucusudurlar.

Burada sarayların genel olarak ortak karakterlerinden bahsettik. Ancak şu hususun da altını çizmek gerekiyor. Bizdeki saray anlayışı ile batıdaki ya da başka kültürlerdeki saray yapılanmaları elbette farklıdır.

Saraylar ihtişamlı yapıları, göz alıcı süsleri ile, bin bir gece masallarında anlatılan imajı ile içinde yaşayanların zevk-ü sefa sürdükleri mekanlar değillerdir. Sarayları bu gözle değerlendirmek; bu yapıları yapanlar kadar, bu yapıların taşıdığı değerlere de haksızlık olur.

Saraylar; toplumların, ideallerinin, ülkülerinin, toplumsal ihtiyaçlarının kurgulandığı, devletin idari merkezidir. Bu mekanlarda yapılan gerek mimari-yapısal değişimler, gerekse idari değişimleri okuyarak tarihte ne olup bittiğinden daha çok bizim geleceğimizde neler olabileceğinin ipuçlarını yakalayabiliriz.

Tarih, tarihi yapılar, saraylar bize geçmişimizden çok geleceğimizden haber verirler, duyabilirsek eğer. Biz, tarihi mekanlara sahip çıkarken, onları onarırken aynı zamanda geleceğimize sahip çıkıyor, kimliğimizi yeniden inşa ediyoruz. Tarihi Kentler Birliği bu bilinçle, bu misyonla farklı mekanlarda buluşuyor. Kutlu kervanına bu bilinç ve duyarlılıkta olan yeni katılımcılarını çağırıyor.

Oktay Ekinci-TKB Danışma Kurulu Üyesi, Mimarlar Odası Genel Başkanı:

Bu coşkunun içinde olmaktan mutluyum. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı meslektaşım Dr. Kadir Topbaş’ın da bu çoşkuya ortak olmasından ayrıca memnunum. Dün akşamki muhteşem görüntüden sonra konuşma metnimi değiştirmek zorunda kaldık.

Dün Dolmabahçe Sarayı’ndaydık. Benim gençliğimdeki Dolmabahçe Sarayı imajında, işgal kuvvetlerinin gemilerinin arkasında kalan bir saray geliyordu. Bu saray Anadolu’yla buluşamamıştı. Bu saray ilk kez Atatürk sayesinde Anadolu’yla tanıştı. Atatürk saraya Anadolu’yu taşıdı. Dün Atatürk’ten sonra Dolmabahçe Sarayı ikinci kez Anadolu’yla buluştu.

Bu buluşmayı gerçekleştiren Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal’a teşekkür ediyorum. İstanbul ne kadar şanslı ki, mimar belediye başkanlarının yoğun olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Umarım bu mimar belediye başkanları ellerindeki şansı iyi değerlendirirler.

Tarih kısa sürelerde de yazılabilir… Nitekim yüzyıl başında, Türk ulusu 4 yılda bin yıla değer bir tarih yazmıştır. TKB’de 5 yıl içinde tarih yazmıştır. Artık Türkiye 5 yıl öncesinin bakış açısında değildir. Üstelik bu değişiklik bir anayasa kararı, bir emir, bir yasa, bir talimatla değil bir arada olmanın getirdiği güçle olmuştur. TKB’nin bu konudaki katkısı ölçülemez.

5 yılda yazılabilen tarih nedir? Bir konu çok net olarak ortaya konmuştur; tarihi ve kültürel miras yerel yönetimler korursa korunur, korumazsa korunmaz. Bugün Türkiye’nin manzarasına bakıldığında bu gerçeğin ortaya çıktığını görüyoruz. Koruma Kurulları, üniversiteler, bakanlıklar, yasalar ne derse desin koruma mekanizması yerel yönetimlerdedir.   TKB bunu kanıtlamıştır.

Yerel yönetimler çerçevesinde valiliklerimizin yaptığı çalışmalar bu değişiklikleri büyük ölçüde desteklemiştir. Geçmişte bu konuya kaynak ayırmayan il özel idareleri bu süreçle beraber kentlere koruma çalışmaları için bütçe ayırmaya başlamışlardır.

Eğer yerel yönetimler korurlarsa, içtenlikle korurlar ve bunu kent yaşantısının içine katarlar. Anadolu’da Kültür Bakanlığı’nın restore ettiği birçok önemli konak var. Bu binalar kent için önemlidir ama ruhsuzdurlar. Yerel yönetimlerin restore ettiği binalar, yenilediği sokaklar kentliyle bütünleşmiştir. Ben bir mimar olarak yerel yönetimlerin projelerindeki bazı eksikliklerinden gocunuyor değilim, bunu daha yeni yeni öğreniyoruz. Bakanlıkların restore ettiği mekanlar mimari açıdan yerel yönetimlerinkine göre daha doğru olduğunu düşünüyorum ama onlara ruh katmak gerekir.

Yerel yönetimlerde hizmet anlayışı değişmiştir. Beton ve asfalttan oluşan bir hizmet anlayışı varken, bugün tarihi ve kültürel mirasın korunması çalışmaları öne çıkmıştır. Bu durum genelge ve yasayla olmaz bunu TKB yaratmıştır. Belediyeler yaptıkları bu çalışmalarla sadece kentlilerine değil ülkelerine ve dünyaya karşı sorumluluklarını yerine getirmeye başlamıştır. Bunu ülkemizde öğretecek -hocamdan izin alarak söylemek istiyorum- tek bir profesör tanımıyorum.

Toplumun yerel yönetimlerden talepleri apartman kat sayısını arttırmaktan, kentlerindeki tarihi binaların korunması talebine dönüşmüştür. Bizler dahil, toplumumuzda imarcı belediye anlayışı vardı 5 yıl önce… Bu artık değişmiştir. TKB siyasal kimlikleri bir kenara bırakarak, dayanışmayı öğretmiştir. Siyasetçiler bunu bize unutturmuştu. TKB farklı siyasi kimliklerden gelen insanları tek bir hedef etrafında toplamayı başardı.Böyle bir heyecan, abartmadan söylüyorum, sadece Kurtuluş Savaşı’nda olmuştur.

Tarihin ideolojisi yoktur. Tarih herkesin ortak değeridir. Tarihle ilgili sahiplenme duygusu herkesin ortak değeridir.

Uluslararası ilişkilerde kimlikli duruşun ne demek olduğunu TKB siyasetçilerimize yeniden hatırlatmıştır.

Sayın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer Kasım ayında gerçekleştirilen Şehircilik Kongresi’nde “Kentleşme apartmanlaşma değildir…” demişti. Kentleşme, tarih ile gelecek arasında doğru bağın kurulmasıdır.

KUDEB’lerin kurulması çok önemlidir. Lütfen TKB üyesi belediyeler KUDEB’leri bir an önce kentlerinde kursunlar. Çünkü bu kurumların kurulması TKB’nin sayesinde olmuştur.

Prof. Dr. Arsın Aydınuraz-UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Başkanı:

5 yılda nereye geldik? Hep bunun betimlemesini yapmaya çalıştık. Özhaseki ve Ekinci bunu anlattı. Acaba sevgili Üçcan bu birlikteliği tetiklerken coşkunun bu kadar büyüyeceğini tahmin etmiş miydi? Tabii ki bu birlikteliğin en önemli tutkalı Metin Hoca…

UNESCO niye bu birliktelikte niye var? Bu birlikteliği evrensel değerlerle buluşturmak için var.

Tarihi Kentler birliğinin eksik kaldığı bir noktayı burada vurgulamak isterim.Somut olmayan miras konusu da TKB gündemine alınmalıdır. Sözlü olmayan miras kavramını Türkiye dünyadan önce yasal mevzuatına aldı. Dolayısıyla kültürün bu boyutu ihmal edilmemelidir. Danslarımız, bayramlarımız,geleneklerimiz, türkülerimiz, Mimar Sinan’a kadar giden becerili mimarlığımız, yemeklerimizi nasıl unuturuz? Son günlerde basında da yankı bulan bir haberi paylaşmak istiyorum. “Somut Olmayan Miras Başyapıtları Listesi”nde, Mevlevilik ve ayin gelenekleri bizim adımıza tescil edildi. Biz de bunu korumayı taahhüt ettik. Bizden aksiyon bekleniyor artık.

Bir diğer konu ise basında pek de yer almayan, 30 yıldır uğraşarak biyosfer rezervi olarak tescil ettirdiğimiz Artvin-Camili bölgesi… TKB’nin de doğal miras konusunu gündemine alması gerekmektedir.

Prof. Dr. Metin Sözen-Tarihi Kentler Birliği Danışma Kurulu Başkanı, ÇEKÜL Vakfı Başkanı

Bu saraylar, doğal-tarihsel-kültürel varlıkların korunması yolunda kalıcı hedeflere yönelmeyi amaçlayan üç önemli toplantıya tanık oldu. İlki, Mustafa Kemal Atatürk’ün, “dil” ve “tarih” konusunda, tüm bilim insanlarını ve uzmanlarını bir araya getirmesidir. Güçlü bir dil ve tarih bilinci yaratarak, ulus olmanın temel kaynaklarını oluşturma girişimidir. Şimdi bunun ne anlama geldiğini daha iyi anlıyoruz.

İkincisi, Büyük Millet Meclisi’nin önderliğinde burada, Yıldız Şale’de, 15 Kasım 1984 tarihinde, ülkenin birikimli kimliklerinin “Milli Saraylar Sempozyumu”nda buluşmasıdır. Değişen koşullara, açıklanması gereksiz güçlüklere karşın bugün, gözden çıkarılmış ortamları “dünya düzeyinde doğrularla donatarak” sizlere ev sahipliği yapıyoruz. O gün Yıldız Şale’de yaptığım açılış konuşmasında, 50 yaşındaydım. Şimdi 70 yaşındayım. Toplumlar kadar insanlar da “inandıkları hedeflere” süreklilik sağlamak zorundadırlar. Onurlu, kalıcı değerlere öncelik sağlayan, özverili kimliklere özenli ortam yaratan anlayışın ülkede egemen olması, “geleceğe umutlu bakmanın” tek yoludur… Kimlikli yaşamanın, “gelecek kuşakları nitelikli kılmanın” tek yoludur… Bu, aynı zamanda, “kültür öncelikli yeni bir gündem” demektir…

Şu andaki mutlu bu beraberliğimiz ise, devletin yönetildiği yönetenlerin içinde yaşadığı bu ortamdan, ülkemizin derinlikli tarihinden güç alan yerel yöneticilerinin, uluslararası kültür-sanat kuruluşlarıyla birlikte, küreselleşen dünyaya, yerelden evrensel ortamlara gönderdiği “anlamlı bir buluşmanın” işaretidir. Yorgun dünyamız, savaşlarla değil, birlikteliğe dayalı “kültürel zenginliklerle” kalıcı bir gelecek yaratabilir. Ülkemiz bunun önderliğini yapacak kadar yüklü bir birikimin sahibidir. “Tarihi Kentler Birliği”, bu büyük varlığın sorumluluğunu paylaşmak üzere yola çıkmış bulunuyor. Beş yıl içinde aldığı yol, yarattığı güven ortamı, “büyük bir değişimin” işaretidir. Yeni yasal düzenlemelerin sağladığı olanaklarla, gelecek beş yıl çok daha farklı olacaktır…

Kısa ömrümde, içinde ve başında bulunduğum bu süreci, yapılması gereken “en kutsal çaba” olarak niteliyorum. Bir araya gelmenin, kurum oluşturmanın güçlüklerle dolu yorucu yolunda, Büyük Millet Meclisi’nden yerel yönetimlere, sivil toplum kuruluşlarına uzanan bu birliktelik, “tüm zorlukların aşılabileceğinin” somut bir göstergesidir. Böylesi özverili çabalarda, yılgınlıklara, her gün gündemde tutulan sıradan “günlük değer yargılarına” yer olmamalıdır.

Hepimiz biliyoruz ki, doğa ve kültürün yaşam şansı, “kalıcı değerlerde buluşmaktan” geçmektedir. Beş yıl içinde ülkemizin her köşesinde bir araya gelmemiz, bugün burada dünyayla buluşmamız, “farklı bir yürüyüşün” somut belirtisi olarak nitelenmelidir. Toplumumuzun bilinçli bireylerinin, dünyanın duyarlı kimliklerinin yaratılan bu ortamı, birbirine bağlanan bu birlikteliği, dikkatle izlemelerini, zaman yitirmeden doğruları egemen kılan bu “uzun yolda” yer almalarını dilerim.

Yarım yüzyılı dolduran uzun bir geçmişten sonra, beş yıl gibi kısa sürede, “Tarihi Kentler Birliği” çatısı altında, bilgiye-birikime-emeğe dayalı yarattığımız bu ortamda, ülkemizin tüm kurum-kuruluş-kişilerini, dünyanın geleceğini düşünen herkesi, yanımızda görmek istiyoruz. Bu umudu taşıyoruz…

Louis Roppe-Avrupa Tarihi Kentler ve Bölgeler Birliği Başkanı

Böyle bir gruba seslenmek benim için gerçek bir onur. Kemer, Bursa, Safranbolu’dan sonra İstanbul benim katıldığım 4. Tarihi Kentler Birliği Buluşması. Birlik 1999’da kurulmuştur ve amacı bazen çok da farklı dinamiklere sahip olan yöreleri, bölgeleri bir araya getirmektir. Bunlar arasında daha iyi işbirlikleri oluşturmak için bir platform olmak, bir yandan da Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi’nin ortağı olmaktır. Kültür olabileceği en yüksek çeşitliliğe sahip. Tarih yıllardır hem iyiye hem kötüye kullanılmış. Mekanlar her zaman yoksulu ve zengini barındırmıştır. Mimarinin güzelliğinden ve uyumundan bahsedilebilir. Tüm bunlar tarihin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olur. Saray ideolojinin bir göstergesidir.

Bunlar ve daha başka sebeplerle TKB’nin davetini kabul ettiğime çok mutluyum. Bu buluşmadan sonra evim Belçika’ya aydınlanmış olarak döneceğim. Başta TKB Başkanı Özhaseki, ÇEKÜL Başkanı Sözen ve Beşiktaş Belediyesi olmak üzere hepinize teşekkür etmek ve hepinizi kutlamak istiyorum.

Yavuz Mildon- Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Meclis Başkanı

Bugünkü 46 üye ülke ve 800 milyon nüfuslu Avrupa Konseyi ailesinin, tüm vilayetlerinin temsil edildiği Bölgeler Meclisi’nin Başkanı olarak, bu önemli toplantıda sizlere ayrıca, kendi dilimde hitap etmekten duyduğum memnuniyeti ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum.

Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği’ne üye olan ve olmayan ülkelerden oluşan Büyük Avrupa ailesidir ve bir yandan Rusya Federasyonu ve Kafkas ülkeleri, diğer yandan Portekiz’e bağlı Azor Adaları’na kadar uzanan coğrafyada, 1949 yılından bu yana, çoğulcu demokrasi ve insan haklarını temel alarak demokrasinin çatısını oluşturan, Birleşmiş Milletler’den sonra dünyanın en büyük uluslararası kuruluşudur. Avrupa Konseyi’ne 1950 yılında üye olan Türkiye, siyasi, sosyal ve kültürel alanda, Avrupa Konseyi Konvansiyonlarının büyük bir kısmını imzalamış ve uygulamaktadır. 1993 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanarak, yürürlüğü giren “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı” bunun önemli bir örneğini teşkil etmektedir. Son yerel yönetimler reformu bu anlaşma çerçevesinde gerçekleştirilmiştir.

Kültür vasıtasıyla insanları bir araya getirmek Avrupa Konseyi’nin en önemli çalışma hedefidir.

Bu anlamda, Avrupa Konseyi Kültür Konvansiyonu, başlangıcından yani 1954’den bu yana Avrupa kültürünün temelini oluşturmakta ve Avrupa Konseyi’nin temel değerlerine de sahip çıkarak Avrupa kıtasının tüm ülkelerini biraraya getirmeyi hedef almaktadır.

Bu araç, yani Avrupa Konseyi Kültür Konvansiyonu, insanlar arasında medeni bir diyaloğun  oluşmasına katkıda bulunmuştur. 1949’da kurulan Avrupa Konseyi’nin statüsünde de belirtilen Birleşik Avrupa fikri ancak, dinamik kültür temellerine oturarak gerçekleşebilir.

Konvansiyon çerçevesinde yürütülen faaliyetler, genellikle fikirlerin ve deneyimlerin paylaşılması, üye ülkelere bu konularda verilecek direktifleri hedefleyen projelerin birlikte gerçekleştirilmesi şeklinde yürütülmektedir.

İşte bugün bizleri İstanbul’da bir araya getiren önemli sebeplerden birisi de budur. İstanbul şehri, bütün diğerlerinden farklı olarak, çok uzun zamandan bu yana, bir arada yaşayabilen kültürlerin çeşitliliğinin ve çokluğunun sembolüdür. Tabii ki, geçmişte burada ve başka yerlerde meydana gelmiş olan sürtüşmeleri de hatırlamak gerekir fakat zaman içerisinde kültürleri ve dinleri bir arada yaşatmak için oluşan kuvvetli istek ve irade, bir arada yaşamayı mümkün hale getirmiştir.

Kültürler arası diyalog İstanbul’un gerçeğidir.

Ben, burada, elimizle dokunabileceğimiz kadar birbirine yakın olan Avrupa ile Asya kıtalarının kültürler ve kıtalar arasında oluşan yakınlığın, bir köprü şeklinde ifade edilmesini tercih ediyorum. İstanbul, kıtalar arasında ayrılığı değil bir köprüyü simgelemektedir. Kültürler, dinler ve dolayısıyla medeniyetler buluşmasının daha belirgin bir örneğinin olduğunu sanmıyorum.

Avrupa Tarihi Kentler Birliğinin, bu anlamda, bu toplantı süresince, İstanbul’un ev sahipliğinde temsil edilmesinden ayrıca memnuniyet duyuyorum. İstanbul’un sahip olduğu saraylar, sadece tarih açısından değil, mimari ve sanatsal açıdan da dünyada hakkettiği tanınmışlığa sahiptir.

Bu saraylar, benim kanaatime göre, hepimize ait olan Avrupa’nın , Büyük Avrupa’nın tarihi kentleri ve bölgelerinin işbirliğini güçlendirmek için, kültüre daha fazla önem vermek için olan isteğimizi simgelemektedir.

Çoğulcu demokrasinin yerleşmesi, hukuk devleti ilkesinin gelişmesi, insan haklarının savunulması ilkelerinin beşiği ve vatanı olan Avrupa Konseyi’nin ortak değerlerinin oluşturacağı Büyük Avrupa, önümüzde duran büyük bir fırsattır ve bu fırsatı birlikte değerlendirmeliyiz.

Kültürel çeşitlilik, gerçek zenginliğin bir ifadesidir. İstanbul’daki bu buluşmamız sürtüşmelerin ve bölünmelerin yerini diyalogun alacağı geleceğe dönük, ama geçmişinde zengin deneyimlere sahip Büyük Avrupa’nın oluşmasına önemli katkıda bulunacaktır.

Bu toplantının fikirlerin paylaşımların verimli ve kapsamlı olacağı ve dünyada ve Avrupa’da barışın, kültürel gelişmenin vazgeçilmez bir şartı olduğunun göz önünde bulundurulacağı bir platform oluşturmasını diliyorum.

Yusuf Beyazıt-Vakıflar Genel Müdürü

Birkaç hususu belirtmek istiyorum: İlki, Osmanlı ve Selçuklu bir vakıf medeniyeti oluşturmuş. Vakıfların özünde de yerellik var. Bir hizmet idame edilecekken, önce o yörenin insanına başvurulmuş. Vakıflar sivildir, gönüllülük vardır. Önemli bir husus da şu: İhale yasasıyla ilgili sorunlar vardı. Bir değişiklik yapıldı, ama hiçbir fark yok. Daha önce de belirtmiştim. Bir gecekondu yapmakla, Selimiye’yi onarmak aynı statüde ele alınmamalıdır. Üniversitelerle ortak proje çizemiyorum. Tarihi eserlerin mutlaka ihale dışı kalması lazım.

Bir başka konu: Uzmanlık isteyen alanlar maalesef eğitimden mahrumlar. Hat restorasyonları yapılırken burada çalışacak eğitimliler yok. Mardin’de, Kayseri’de bazı çalışmalar var ama bunun halka mal edilmesi lazım. Gelibolu Mevlevihanesi’ne güzel bir onarım yapıldı ama nasıl kullanılacak? Sivil insiyatifin devreye girmesi lazım. Ben göreve başladığımda tarihi eserleri sayısı dokuz bin civarındaydı şimdi on sekiz bin civarında. Büyük başka bir proje: Osmanlı arşivlerinden sonra en zengin arşiv vakıflar arşividir. Yalnızca yazılı değil arşivimiz, bazı eşyalarımızda var. Şu an bunlar kapalı kapılar ardında. 14 milyon civarındaki belgenin tamamını bilgisayar ortamına aktarıyoruz. Hem günümüz Türkçesi’ne hem de bazı yabancı dilere çevirip insanlığın hizmetine sunuyoruz. Biz her şeyi doğru yapamıyoruz tabii. 400’e yakın eserin onarımını yaptık ama aslen korumanın daha önemli olduğunu düşünüyorum. Bunları yaparken hepinizden destek alıyorum. Şükranlarımı sunuyorum.

Muammer Güler-İstanbul Valisi

TKB son 5 yılda çok önemli açılımlar kazandırdı. Hepimize cesaret verdi. Bir sürü yasanın çıkmasına ön ayak oldu. Örneğin, Zeugma’nın korunması için gerekli her şey yapıldı. Sorumlusu da Metin Sözen’dir.

Özel idarelerin de konuya bakış açısı değişti. Tarihi mirasların ihale dışı bırakılması, vergi indirimleri, bu değişimler bu işin önünü açmıştır. TKB’nin yarattığı bu açılım için bürokrasi batağından kurtulmak lazım, gereğinin yapılacağına inanıyorum. İstanbul’da tarihi dokunun korunması stratejik bir konudur. Özel İdare, bütçesinin önemli kısmını kültürel mirasın korunmasına ayrılmıştır. Müze-şehir projesi, Balat projesi, Süleymaniye sokakları projeleri ve diğerleri hızla sürdürülüyor. Kent hemşeriliği önemli. İstanbul’un kent hemşerisi yok maalesef. Beraberliğin, üste düşeni yapmanın gereği var. TKB bu sorumluluğu  da oluşturacaktır.

12500 yıllık mirastan bahsetti Hocam. Doğru. Kendi milli tarihimiz haricinde bu topraklar üstünde yaşamış her medeniyetin kalıntısı bizimdir. Saklamakla korumak arasındaki farkın anlaşılması lazım. Korumak, yaşatmak demek. Umarım TKB zamanla her belediyenin üye olması gereken bir yapıya dönüşür. Gerçekten önemli işler başarıyorsunuz. Saygılar…

Atilla Koç-T.C. Kültür ve Turizm Bakanı

Hepimiz birbirimizin arkadaşıyız TKB içinde. Arkamızda taş gibi durmak üzere. Dünden beri bir şaşma içindeyim. O da İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin hala TKB’ye üye olmamasındandır.

Yaşadığımız coğrafyayı biliyoruz. Dünyanın en zengin kültür birikimine sahip. Merkezi hükümetin genel koruma anlayışına karşılık sizlerin önemi bugün daha fazla. Kültür mirasına herkesten çok sahip çıkmaya başladınız. İçinde bulunduğumuz dönemde bakanlığımız önemli işler yapıyor. Türkiye şu anda yeni mevzuat düzenlemeleriyle dünyadaki koruma anlayışıyla eş düzeydedir. Kültür varlıklarının, bir ilin kimliğini oluşturan en önemli unsur olduğu emlak  vergisinden gelen miktarın %10’unu bu işe tahsis edilmiştir. KUDEB’ler (Koruma Uygulama Denetleme Büroları) oluşturulmuştur. Koruma alanlarındaki karar mekanizmasının daha hızlı işlemesi için gerekli şeyler yapılmıştır. Taşınmaz kültür değerleri için yapılan işlemlerde KDV indirimleri sağlanmıştır. AB üyelik müzakerelerinin başladığı bu dönemde Türkiye’nin stratejisini inşa edebileceği en önemli şey kültürümüzdür.

Somut bir teklifim de var: Hep beraber ulusal düzeyde bir miras listesi oluşturalım. Bunda da TKB öncülük yapsın. Bunların yanı sıra, toplum bilincinin gelişmesinde ciddi katkısı oldu TKB’nin. Bilin ki Ankara’da bir arkadaşınız var.