Tarihi Kentler Birliği, 2007 yılının son seminerini Tekirdağ Belediyesinin ev sahipliğinde 24-26 Kasım tarihlerinde gerçekleştirdi. Toplantıdan bir hafta önce bölgede yaşanan şiddetli yağış ve sel felaketine rağmen Tekirdağ Belediyesi, yurdun dört bir yanından kente gelen TKB üyesi belediyelerin 300 temsilcisini büyük bir özveri ve konukseverlikle ağırladı.  Bu seminerde ilk kez, bilgi paylaşımına ayrılan zamanın en verimli şekilde kullanılmasını sağlamak amacıyla, açılış konuşmaları, seminerden önceki 23 Kasım akşamı verilen yemek daveti sırasında gerçekleştirildi.

Açılış Konuşmaları

Tekirdağ Belediye Başkanı Ahmet Aygün konuklara “hoş geldiniz” dedikten sonra, Tekirdağ’ın Tarihi Kentler Biriliği Semineri vesilesiyle tarihi günler yaşadığını belirterek TKB ve Çekül Vakfı yetkililerine ve katılan uzmanlara teşekkür etti. “Tekirdağ bu yıl 23 Kasım’da Türk yurdu oluşunun, 1357’de Murat Hüdavendigar tarafından fethedilişinin 650. yılını kutlayacak. Bu toplantının bu tarihe denk gelmesi Tekirdağ için büyük bir şans. ilk kez M.S. 3. yüzyılda Roma döneminde Rodostus olarak tarih sahnesine çıkan Tekirdağ, Bizans döneminde Rodosto, Osmanlı döneminde 14. yüzyıldan 18 yüzyıla kadar  Rodosçuk olarak anılmış, 18. yüzyıldan sonra Tekfurdağı adını almıştır. Cumhuriyetten sonra 1927’de Tekirdağ adıyla il olmuştur. Bugün 130 bin kişilik bir nüfusa sahip olan kent, bu zengin tarihe tanıklık eden ve geçmişten bugüne gelen çok sayıda esere de ev sahipliği yapmaktadır,” dedikten sonra Tarihi Kentler Birliği toplantısının Tekirdağ’ın kültürel mirasına katkıda bulunmasına ilişkin umutlarını dile getirdi.

Ayrıca, bölgenin saygın müzik üstadı Katil Hasan ve ekibi ile 2005’te Polonya’da yapılan Dünya Halk Oyunları Şampiyonası’nda birinci olan Belediye Folklor ekibinin gösterileri geceye renk kattı, konukların hayranlığını kazandı.

Başkan Aygün’ün ardından söz alan TKB Danışma Kurulu Başkanı Prof. Dr. Metin Sözen konuklara hitap etti: “Bu toplantıda Tekirdağlılara güvenerek yeni bir deneme yapıyoruz. Katılımcıların birbiriyle buluştuğu, tarafların yan yana gelerek ilk heyecanlarını giderdiği bu yemek ortamında yeni bir toplantı biçimini ilk kez Tekirdağ’da deniyoruz.” Sözlerine Tekirdağlılara sel felaketi nedeniyle geçmiş olsun dileklerini ileterek ve “yoklukları yok ederek toplantı ortamını hazırlayan” gençleri kutlayarak devam eden Prof. Dr. Sözen, “varlıklarını yeniden değerlendirerek toparlanmaya çalışan, yelkenlerini rüzgarla doldurarak yeni ufuklara açılan bir gemi gibi yeniden yapılanan bir kentte toplanma”nın önemini vurguladı.  Sözen şöyle devam etti:

“Bu toplantı bu yılın son toplantısı. Bu günlerde önümüzdeki yıllara yönelik, aklımızı başımıza alıp, hedefleri doğru, zamanlaması doğru, kimlikli insanlara borcunu ödeyen bir çalışma sistemini geçerli kılmak istiyoruz. Ekip olmak, bir kadro hareketine gitmek çok önemli. Sizler, Türkiye’de içerden ve dışardan esen rüzgarlara kapılmadan, ihtiyacımız olan akışı, gücü ve birikimi kesintiye uğratmamaya özen göstermelisiniz. Türkiye’nin bu duruma hiçbir zaman düşmemesi lazım.

Seminer son derece önemli bir konuyu içeriyor. Bizim seminerlerimiz yaşamın kendisiyle ilintili. Toplanmak için toplanmıyoruz. Birbirimize sevgiyle bakarak, eksiklerimizi söylemek için toplanıyoruz. İkincisi, başlıklarımızda Türkiye’de olması gereken var. Türkiye’de bize bu konuda katkıda bulunacak, bize yar olacak, bizi büyütecek kim varsa, o var. Üniversiteler ve uzmanlar kenara çekilerek bilim yapamaz. Şu anda burada oluşan yeni üniversite,  Balkanların gelişmesinde, ilişkilerin açılımında, İstanbul’un genişlemesinde nerede duracağını bilmelidir. Biz TKB olarak, üniversitelerin çok diri durmasını istiyoruz. Kenara çekilen değil, bize katkısı olacak ve bizimle birlikte olacak bilim istiyoruz. Sizleri, Anadolu’dan kopup gelmiş insanları Balkanlara bağlayacak bir ilişki içinde olmasını istiyoruz. Yalnız Anadolu’nun değil, yalnız Trakya’nın değil, bütün Türkiye’nin bizim olduğunu söylüyoruz. Her şeyin birbirine karıştığı ve dünyanın da şaşkın olduğu bir dönemde, Türkiye’nin tümü bizimdir diyoruz.

Yunanistan ve Bulgaristan’dan gelen dostlarımıza şunu söylemek istiyoruz: Biz aklımızdaki sınırları kaldırdık, şimdi el ele verip diğer sınırları da kaldırmak istiyoruz. Bu nedenle belediye başkanlarının birlik  oluşturmalarını, Balkanlardaki işleri, sorunları birlikte çözmelerini görmek istiyorum. Bu açıdan yarınki toplantının başlığı  “Kentten Kente İlişkiler”. Tek tek birikimlerin toplanması ve tüm coğrafyanın bütünlüklü bir biçimde yarınlara aktarılmasını sağlayacak bir ortamın yaratılmasını hedefliyor.

Bu toplantılar için yoğun emek harcayan, arkasındaki tüm ayrıntıları düşünenleri kutluyor ve teşekkür ediyorum. Burada sıcak ilişkiler içinde işbirliği yaptığım Vali ile Belediye Başkanı’na ve Çekül temsilcisi Güneş Gürseler’in şahsında tanıdığım, nerede duracağını, nerede konuşup nerede sessiz kalacağını, kimin elini sıkacağını bilen insanlara da teşekkür ediyor, verimli çalışmalar diliyorum.

Daha sonra söz alan TKB Başkanı ve Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki ise, Tarihi Kentler Birliği’nin daha geniş katılımlı Anadolu toplantılarıyla, yerel yönetimler için gerekli olan bilgileri aktarmayı amaçlayan seminerleri arasındaki ayrımı vurguladı. Çok küçük grupları hedefleyen seminerlere katılımın kalabalık olmasını, seminerlerin doğru şeyler yaptığının bir işareti olarak yorumladıklarını belirtti. Türkiye’de bugüne kadar kurulmuş olan birliklerin kısa zamanda dağılmasına karşılık, Tarihi Kentler Birliği’nin 2000 yılında 50 kişiyle başlattığı yürüyüşünü 250 kişilik bir orduyla, her gün çoğalan bir ilgiyle devam ettirdiğini söyledi. Daha sonra da, açılış konuşmalarının seminer öncesi akşam yemeğine alınmasının nedenlerini, sabahın erken saatlerindeki verimlilikten yararlanmak, seminer süresinin önemli bir bölümünü açılış konuşmalarıyla doldurmak istememekten kaynaklandığını açıkladı. Açılış konuşmalarını yapanların sayısının bazen 7-8 kişiyi ve 2 saati bulduğunu, dinleyicilerin dikkatinin dağıldığını anlattı. TKB Başkanı Özhaseki sözlerine şöyle devam etti:

“Bizler yerel yöneticileriz. Çok yoğun işlerimiz var. Şehirlerimizin ve belediyelerimizin çok sorunu var. Türk toplumu olarak çok geç başladığımız bu belediyecilik işinde, hızlı ve çok önemli mesafeler alıyoruz. Bir taraftan şehrin sorunlarıyla, imar işleriyle uğraşıyoruz ama hepimiz de bir yandan da kentin tarihi ve kültürel mirasını kaybetmemek için de uğraşıyoruz. Ancak bir taraftan kentlerimiz gecekondulaşmadan imarlı yeni kentlere dönüşürken, bu konuda ciddi gayretler sarfederken, yeni yeni kanunlar çıkmış, bunları öğrenmeye çalışırken, betonlaşmak gibi bir hastalığa da düşmememiz lazım. Kentlerimizin bir kimliği olması gerekir. Kimliği herkes kendi kentinde mutlaka çok iyi düşünmeli ve bunu öne çıkarmalı diye düşünüyorum. Kentlerimiz bizim aynalarımızdır. Bizim ruhumuzu yansıtır. Kentlerimizde yaşantımızı, geleneklerimizi, yaşam biçimlerimizi çok rahat görebilmeliyiz. Bugün kentlerimiz doğrusu, yaşadığımız kimlik bunalımının bir göstergesi olarak duruyor. Karmakarışık bir halde, arabesk bir yapı var adeta. Şimdi bu bilince varmış belediyecilerin kentlerine bu manada damga vurmalarının zamanı gelmiştir diye düşünüyorum. Bizi anlatacak olan, bizim olan, bize ait olan neyse artık kentlerimize bu damgayı vurmak lazım. Bu kolay bir iş değildir. Bugünden yarına, akşamdan sabaha hemen olamaz, ama bu çalışmayı başlatmak lazım. Bir kentte bize ait bir değer varsa, kente gelen insanlar bunu fark edebilmeli, bunu koklamalılar. Belki 50 yıl sürecek, belki 100 yıl sürecek bir çabanın ilk adımı bugünden atılmalı. Eğer doğru adımlar atarsak, doğru hedefler koyarsak bunu gençlerimize sağlayabiliriz. Biz Kayseri’de 1950’lerin, ‘60’ların planlarını uyguluyoruz şimdi. Ama bugün ciddi bir planlama ve program yaparsam, 2050’lerde gelecek insanlar benim yaptığım planı ve programı götürecekler. O gün yaşayan çocuklarımız bizim bugün söylediğimiz sözleri söylemeyecekler. Bu karmakarışık yapı, bu arabesk görüntü nedir demeyecekler. Bu hedefin ortaya konması gerekir.

Değerli dostlar, sayın valimiz, sevgili belediye başkanımıza teşekkür ederken, Tarihi Kentler Birliği olarak bize nereyi gösterirlerse, oraya bir hizmet vereceğizimizi de söylemek istiyorum. Bir sokak iyileştirmesi mi olur, bir konağın restorasyonu mu olur, o konuda kendilerine istediklerini sağlayıp ne gerekiyorsa yapacağız. Öte yandan, 200 Ortak 200 Eser programı dahilinde, bu sene  itibariyle 65 üyemize daha yardımda bulunacağız. 200’ü dolduracağız. Sonra yeni hedefler koyacağız ve bu projeyi daha da büyüteceğiz.”

Tekirdağ Valisi Aydın Nezih Doğan ise konuklara şöyle seslendi:
“Metin Hoca’nın konuşmasına bana, Ruşen hocamın bir kitabında anlattığı Japonya’dan bir örneği hatırlattı.  Dünyada ve Türkiye’de, dün olduğu gibi bugün de, tek bir kişinin mücadelesi insanlığı hep bir yerden bir yere taşımıştır. İnsanlar bu tek kişinin açtığı yoldan ilerler ve sonuç alırlar. Türkiye’de de hepimiz,  tarihi kimliğin korunmasında Metin Hoca’nın açtığı yoldan yürüyoruz. Metin Hoca örnek bir insan. O bütün bu mücadeleye tek başına başladı, arkasından hepimizi, 81 ilin valisini, belediye başkanlarını ve uzmanları arkasından sürüklüyor. Burada bulunan Cevat Hocam ve Ruşen Hocam da, 1980’li yıllarda, bizlere üniversitede demokrasiyi anlattılar. Demokrasiyi konuşmanın zor olduğu yıllarda, demokrasinin insanlar için olabilecek en iyi yönetim biçimi olduğuna işaret ettiler. Bugün artık katılımcı demokrasiden, yeni bir demokrasi anlayışından söz ediyoruz. Artık demokrasi sivil toplum kuruluşlarında yaşanıyor. Bugün Tarihi Kentler Birliği ve ÇEKÜL Vakfı gibi, yurtdışındaki örneklerden farklı ve daha ileri sivil toplum kuruluşlarının kurulduğunu görüyoruz  Daha önce devletin de el atamadığı sorunları bu iki değerli kuruluş neredeyse hallettiler. Cesaret ettiler ve cesaret verdiler. Türkiye’nin demokrasi rejimi adına kendilerine bir kere daha teşekkür ediyorum.

Dünyanın üç büyük medeniyetinin gelip geçtiği, 650 yıldır Türk yurdu olan bir şehirde yaşıyorsunuz. Ancak son kırk yılda bu üç medeniyetin izlerinin tahrip edildiğini görüyorsunuz. Bütün bunlar kent rantı uğruna oldu. Ben burada olmaz olsun böyle kent rantı demek zorundayım. Bunu çok ciddi olarak eleştirmemiz lazım. Kent rantı kentin tarihini, kentin kimliğini berhava etmiş. Öyleyse,  Hocamın da ifade ettiği gibi durumumuzu bir daha değerlendirmek zorundayız. Aydınlık bir geleceğe doğru bakmak zorundayız. Bu vesileyle Tarihi Kentler Birliği ve ÇEKÜL Vakfı’na teşekkür ediyorum.

Seminer

24 Kasım sabahı Tekirdağ Kültür Merkezi’nde yapılan “Uluslararası İlişkilerde Kentler Arası İşbirliğinin Rolü ve Önemi” başlıklı seminer sırasında, küreselleşen dünyada belediyelerin başka ülkelerdeki benzerleriyle, kendilerini ilgilendiren konularda işbirliği yapmalarının yararları vurgulandı. Yerel yönetimler arasında uluslar arası işbirliği olanaklarının geliştirilmesi konusunda görüş alış verişinde bulunuldu. Kültür, eğitim, çevre, ulaşım gibi alanlarda bilgi, deneyim ve teknoloji paylaşımıyla ilgili olanaklar, kazanımlar, ilgili yasalar ve mevzuat tartışıldı, deneyimler paylaşıldı.

Semineri “Neredeyiz?” başlıklı konuşmasıyla açan Tekirdağ Belediye Başkanı Ahmet Aygün, Tekirdağ’ın tarihi boyunca üç büyük medeniyete ev sahipliği yapmış olması nedeniyle zengin bir kültürel mirasına sahip olduğunu vurguladı. Kentin yapısı ve dokusuyla karakteristik bir Osmanlı kenti olduğuna işaret etti. 16. yüzyılda Mimar Sinan tarafından yapılan Rüstem Paşa Külliyesi çevresinde oluşan yerleşimde Orta Cami, Eski Cami ile Ertuğrul, Zafer, Turgut ve Gündoğdu mahallerine dikkat çekti. Kentin kentsel sit, kentsel sit geçiş alanı, arkeolojik sit ve tarihi sit alanlarına sahip olduğunu belirtti. İki adet kentsel sit alanı içinde 66 adet anıtsal yapı bulunduğunu, 285 adet sivil mimarlık örneğinin ise 19. yüzyıldan kaldığını anlattı. Kültürel mirasın korunması amacıyla yapılan çalışmalarda, projelendirme, usta ve malzeme sıkıntılarıyla karşılaştıklarını, il özel idaresindeki kaynakları kullanamadıklarını, projelendirme becerilerindeki eksiklik nedeniyle ihalelerde sıkıntı yaşandığını, sokak iyileştirme ihalesine katılım olmadığını dile getirerek, Tarihi Kentler Birliği’nin yönlendirmesine ihtiyaç duyduklarını anlattı.

Daha sonra,  TKB Danışma Kurulu üyesi Fikret Üçcan’ın moderatörlüğünde panele geçildi. Üçcan, değişen dünyada yerel yönetimlerin değişen rolüne değinerek, yerel yönetimlerin klasik rollerinin yanı sıra bilgi toplumunun gerekleri olan stratejileri hayata geçirmelerinin gereklerine dikkat çekti. Katılımcı demokrasi, sosyal sorumluluk ve bilişim teknolojilerinden yararlanma konusunda çalışmalar yapmalarını, bu başlıkları kentler arası işbirlikleriyle ilintilendirerek yeni fırsatlar yaratma olanaklarına değindi.

Panelin konuşmacılarından TKB Danışma Kurulu üyesi Prof. Dr. Ruşen Keleş, “Yasal Çerçeve: Avrupa Konseyi Sınır Ötesi İşbirliği Sözleşmesi” başlıklı konuşmasında, 1980 yılında Avrupa Konseyi’nce kabul edilmiş olan “Yerel Yönetimler ve Yerel Topluluklar Arasında Sınırötesi İşbirliği Çerçeve Sözleşmesi” nin  öngördüğü doğrultuda, dost ülkelerin belediyeleriyle kardeş kent ilişkilerinin yasal dayanaklarına açıklık getirdi. Ayrıca 1985’te kabul edilen Yerel Belediyeler Özerklik Şartı, Dünya Yerel Yönetimler Özerklik Şartı ile 1992’de kabul edilen Kentsel Haklar Şartı’nın da belediyelerin bu işbirliklerini desteklediğini belirtti. Devletin de belediyeleri bu yönde desteklemesi gerektiğini, kent planlaması, kent çevresi, altyapı çalışmaları, doğal afetlere karşı işbirlikleri, kültür ve gençlik işbirliklerinin bu ilişkilerde yer alan bazı başlıklar olduğunu açıkladı.

İkinci konuşmacı olan  Dışişleri Bakanlığı Siyaset Planlama Genel Müdürlüğü Daire Başkanı Gökçen Kaya, “Türkiye’nin Dış İlişkilerinde Kentlerarası İşbirliği” konulu konuşmasında, Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politika anlayışı içinde kentler arası işbirliklerinin yerini ve önemini anlatarak, Türkiye devletinin, genel dış politikasıyla uyumlu işbirliklerini desteklediğini açıkladı.

Panelin son konuşmacısı, Yunanistan, Bulgaristan ve Türkiye belediyelerinin üyeliğiyle kurulan bir birlik olan Trakyapolis’in Başkanı Dinos Haritopulos, “Tarihi Eserlere AB Fonları Uygulamaları ve Uygulama Çalışmaları” başlıklı konuşmasına, “kültür bir milletin temel taşıdır” sözleriyle başladı. Türk-Yunan kültür birliğinden söz ederek 1999 yılında Türk ve Yunan belediye başkanları olarak Trakyapolis Birliğini kurduklarını anlattı. Daha sonra da Avrupa Birliği’nin 2007-2013 döneminde kültür için ayırdığı fonlardan söz ederek, bu fonların kullanılması için öngörülen aşamaları anlattı. Ayrıca Türkiye ve Yunanistan’ın 1085-2006 yılları arasına tarihlenen eserler için birlikte bu fonlardan yararlanabileceğine dikkat çekti.

Panelin ikinci bölümünde Tekirdağ Belediye Başkanı Ahmet Aygün, “Kardeş Kent Uygulamaları: Tekirdağ Örneği” başlığı altında, sınır ötesi kentlerle yaptıkları işbirliklerini anlattı. Aygün bölgede sınırötesi ilişkilerin yoğun olduğunu, bu nedenle işbirliğinin kaçınılmaz olduğunu anlattı. Tekirdağ’ın 1879 yılında belediye olduğunu, konumu gereği bir Avrupa kenti olduğu halde bazı hizmetlerin Anadolu kentlerinin gerisinde kaldığını belirtti. İlk sınırötesi işbirliğinin 1970 yılında Macarista’nın Saroşkotak kentiyle başladığını, bunu Yunanistan’ın Kavala, Romanya’nın Tekirgöz, Bulgaristan’ın Sliver ve Kırcali ve Güney Kore kentleri izlediğini söyledi. Protokol imzalama aşamasında olan kentler arasında Kıbrıs’tan Gazimagosa, Bulgaritan’dan Şumnu, Yunanistan’dan Gümülcine kentleri ve daha başkalarının da yer aldığını belirtti.  Türkiye’deki kardeş kent ilişkilerinin toplam sayısı 100 ise, Tekirdağ’ın bunun yüzde onunu gerçekleştirdiğini anlattı.  Tekirdağ’ın her yıl düzenlediği geleneksel Kiraz Festivali sırasında kardeş kentlerden 500 ziyaretçiyi ağırlandığına dikkat çekti.

Aygün’ün anlattıklarına göre, 2000 yılında Marmara depremi sonrasında, Marmara Ereğlisi ve Tekirdağ belediye başkanları ve Trakyapolis Başkanı Dino Haritopolis önderliğinde bölgedeki Yunanistan ve Türkiye belediyeleri bir araya gelmiş. Önce 20 belediye ile Trakya-Kent kurulmuş. Bugün Tekirdağ başkanlığında, 74 bölge belediyesinin üye olduğu Trakya-Kent  olarak bilinen  Doğu Batı Trakya Belediyeler Birliği faaliyet gösteriyor. Önce 20 Batı Trakyalı Yunan kentiyle kurulan Trakyapolis Belediyeler Birliğiyle işbirliği protokolü imzalanmış. Sonra 2001’de 36 belediyesi olan Bulgaristan’ın RamTrakya Belediyeler Birliği de bu oluşuma katılmış. 2005’te Trakya-Kent, Trakya-Polis be Ram-Trakya, ekonomik, turizm, kalkınma için üçlü protokol imzalamış. Yunanistan’ın AB üyesi olması işbirliğine katkı sağlamış. Gençler arası tanışma ve kültür alışverişi kapsamında çok sayıda proje gerçekleştirilmiş. Dini turizm amaçlı, Yunanistan’daki camiler ile Türkiye’deki kiliseleri tanıtan kitap hazırlanmış. Son olarak da Yunanistan, Bulgaristan ve Türkiye’nin bölgede katı atık ve biyolojik artıma tesisi projesi  hazırlanarak Başbakanlık onayına sunulmuş. Arnavutluk, Makedonya, Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan, Hırvatistan ve Türkiye’yi içeren Balkan Kasabaları Tarihi Kentler Birliği için toplantılar sürüyor. Kardeş kentlere ziyaretlerde kazanılan bilgilerle Tekirdağ’da birçok uygulama yapılmış. Kentteki çalışmaların çoğu yurtdışından alınmış.

Aygün, sınırötesi işbirliklerinde en önemli sorunların dil sorunu, vize zorunlulukları ve kardeş kentlere yatırım ve yardım yapma zorlukları olduğunu da dile getirdi. Ancak kültürel kaynaşma, yeni öğrenme fırsatları ve ortak proje üretme kolaylıklarının önemine de işaret etti.  Aygün’ün sunumunun ardından, dinleyicilerin soruları ve tartışmalarla seminer sona erdi.

Aynı gün öğleden sonra, konuklar Namık Kemal Üniversitesi Piramit  Salon’unda yenen öğle yemeğinden sonra Rakoczi Müzesi, Şehir Müzesi, Bedesten, Rüstempaşa Camii ve Çarşısı, Tarihi Belediye Binası, Namık Kemal Evi, Valilik Binası’nı kapsayan bir kent gezisi yaptılar.

25 Kasım Pazar sabahı Marmara Ereğlisi’ndeki Perintos Antik Kenti Açıkhava Müzesi’nin gezilmesini takiben konuklar Tekirdağ’dan ayrıldılar.