TKB Seminerleri 21-22 Mayıs 2005 tarihleri arasında Sinop’taydı. Amasya ve Tarsus’tan sonra üçüncüsü gerçekleştirilen seminerin açılış konuşmalarını yayımlıyoruz…
Zeki Yılmazer-Sinop Belediye Başkanı
Kültürler, kuşkusuz insanların en önemli kaynaşma aracıdır. Çağlar boyu birbirini izleyen çeşitli uygarlıkların vatanı olan ülkemizin sahip olduğu kültür varlıkları, Anadolu’nun binlerce yıl öncesinden bugüne kadar, gelmiş geçmiş çok çeşitli ve değişik uygarlıklardan bize miras kalan ürünlerdir. Anadolu’nun kendine has coğrafi konumu, Asya ile Avrupa arasında köprü oluşu, toprakları üzerinde birçok uygarlığın doğmasına, gelişmesine ve ürün vermesine; tarihte birçok defa doğu ve batı uygarlıklarının birbiriyle karşılaşmasına ve kaynaşmasına neden olmuş, dolayısıyla da Türk kültür tarihinin önemli bir uzantısı sayılmıştır.
Aynı Anadolu’yu insanlık tarihinin çeşitli dönemlerinde, isim yapmış birçok uygarlığın beşiği ve uygarlıklar mozaiği durumuna sokmuş; son derece renkli, canlı ve zengin çeşitliliğe sahip uygarlıkların ve kültürlerin bu topraklar üzerinde ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Zaman içerisinde değişik topluluklar geleneklerini, inançlarını, düşünce ve sanat akımlarını, zevklerini ve kısaca yaşam biçimlerini yaşadıkları yerlere yansıtmışlar ve sonuçta zengin bir kültür mirası ortaya çıkmıştır.
Ancak “eski Anadolu uygarlıkları” hiçbir şekilde dışarıdan getirilmiş yabancı kültürlerin ürünleri olmamıştır. Bunlar Anadolu topraklarında doğan ve yaşayan, Anadolu özellikleri ağır basan, benzeri başka yerlerde bulunmayan bir kişilik kazanmışlardır.
İşte bu nedenle, bu topraklarda yaratılan, varlığındaki Anadolu özellikleriyle kendini diğer uygarlıklardan ayıran bu eski uygarlıklar, ülkemizin geçmişine ait oldukları için benimsenmekte ve gelecek kuşaklara bırakılacak bir miras olarak korunmaktadır.
Her ulusu, her grubu geçmişinden yararlanmaya, kendine özgü nitelikleri ile uyumlu, dış etkilere açık olmaya ve böylece kendini yaratma sürecini sürdürmeye özendirerek, insanoğlunun gelişme olanaklarını artıran uyarıcı zenginlik, kültürel kimliktir.
Birçok ulus ilerlemelerini, kültürel kimliklerinin gelişmesiyle doğru orantılı olduğunu anlamış durumdadır. Tarih boyunca yaratılan eserler, kültürel kimlik kavramının mirasıdır. Dolayısıyla bu mirasın korunması tek tek ülkelerin değil, dünyanın görevidir.
Ülkemizin dünya tarihine de ışık tutulabilecek zenginlikteki tarihsel ve kültürel birikiminin korunması, kendimize olduğu kadar insanlığa karşı da sorumluluğumuzdur.
Bilindiği üzere, ülkemizdeki siyasal, sosyal ve ekonomik nedenlerle yaşanan çarpık kentleşme süreci, kentlerin tarihsel ve kültürel dokularının korunarak geleceğe taşınmasında önemli sorunları da beraberinde getirmiştir.
Ne var ki düne kadar bu konuda umutsuz olan toplum, Temmuz 2000’de Tarihi Kentler Birliği’nin kurulması ve çalışmalarına ivme kazandırılmasıyla yeni bir umut ve heyecan yakalamış bulunmaktadır.
Ülkemizdeki tarihi kentlerin yönetimlerini bir araya getirerek, tarihi kent dokularının korunmasında işbirliğini, tarihi kentlerimizin arasında bilgi, birikim, deneyim alışverişini sağlamak bu kentlerimizin kentsel, kültürel ve doğal mirasının bir “ortak miras” bilinciyle yaşatılması dayanışmasını yaşama geçirmek amacıyla kurulan Tarihi Kentler Birliği, yurdun dört bir köşesinde kimliğini arayan kentlerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu süreçte, ülkenin her bir köşesinde, kentinin tarihsel ve kültürel kimliğini saptama ve yaşatma gayretleri içinde şantiye gibi çalışan kentlerimize, yerel yönetimlerimize tanık oluyoruz.
Demokrasinin çok seslilik ilkesi ve yönetime katılma anlayışının da bir göstergesi ve demokratik bir platform olarak gördüğümüz Tarihi Kentler Birliği’nin kuruluşunda ve geçen süreçte emeği geçen herkesi kutluyorum.
İçinde yaşadığımız Sinop, M.Ö. 4500 yıllarına kadar uzanan, tarihi ve kültürel bir birikime sahip coğrafyadır. Kalkolitik Çağ, Tunç Çağı, Hitit, Frig, Grek, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı gibi pek çok uygarlığın ev sahipliğine tanıklık eden kentimiz, ne yazık ki modern kentin antik kent üzerine tesis edilmesi sonucu tarihsel ve kültürel birikiminin bir kısmını yitirmiş durumdadır.
Yine de, korunagelmiş kalesiyle, Balatlar Kilisesi’yle, Selçuklu ve Osmanlı dönemi cami, türbe, medrese, çeşme ve sivil mimarlık öğeleri ile tarihi kent kimliğini taşıyabilecek kapasitede bulunmaktadır.
Tarihi Kentler Birliği’nin kurulması ve ilimizin birliğe katılması ile birlikte, tarihi ve kültürel değerlerin korunmasına yönelik çalışmalar hız kazanmıştır.
Sayın Valimiz Zeki Şanal’ın önderliğinde başlattığımız bazı projeler (tarihi cezaevinin kültür ve turizm amaçlı projelendirilmesi, Gerze Yakupağa Konağı restorasyon çalışması, Balatlar Kilisesi çalışması, Şehitlik çevre düzenlemesi, Boyabat Kalesi çıkış yolu ve çevre düzenlemesi, kale surları rölöve ve restorasyon projelerinin hazırlanması, eski sanayi mevki kale çevresi düzenlemesi) kısa sürede ne kadar yol katedildiğini göstermektedir. Tüm bunların gerçekleşmesinde Tarihi Kentler Birliği’nin ülke genelinde yaratmış olduğu umut ve heyecanın son derece etkili olduğu inkar edilemez.
Sayın Tarihi Kentler Birliği Başkanım ve yönetim kurulu üyeleri, Sayın ÇEKÜL Vakfı Başkanım ve yönetim kurulu üyeleri, gelin bize önderlik yapın, bize yardımcı olun. 7300 metreden 4500 metreye düşmüş tarihi kale ve surlarımızın kalan kısmını gün ışığına çıkartalım, yok olmak üzere olan ikiz konaklarımıza ve ilimizde bulunan yıkılmaya yüz tutmuş tarihi binalarımıza projeler yapalım, bu projelere kaynak bulalım ve gelecek nesillere taşıyalım.
Kendi değerlerini bilebilen, koruyabilen, onlara batı dünyasının standartlarını kazandırıp bir barış ve sevgi ortamı içinde tarihini ve tabiatını dünyaya sunabilen bir Türkiye umuduyla hepinize tekrar hoş geldiniz der, saygılar sunarım.
Mehmet Özhaseki-Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı, Tarihi Kentler Birliği Başkanı
2000 yılında 50 kişilik üye sayısıyla çıkılan yolda bugün 160 kişiyle ve daha emin adımlarla devam ediyoruz. Kutlu kervan devam ediyor.
Ülkemizde sıkça birlikler kurulur ama ömürleri kısa sürer. Tarihi Kentler Birliği ise gittikçe büyüyerek emin adımlarla devam ediyor. Sayın Valimizin katkısıyla gerçekleşen o günkü çabalar bugün artarak devam ediyor
Ülkemiz hüzünlü bir macerayı barındırıyor. Dünyada hiçbir ülkenin sahip olamayacağı zenginliğe sahibiz. Ne yazık ki onları koruma noktasında hassas davrandığımızı söyleyemeyiz. Yok etme noktasında da birbirimizle yarışırız. Eskiden koruma proje ve uygulamaları merkezi idarelerle yürütülürken şimdi hedef olarak yerel yönetimler seçilmiştir. Tarih, geçmişteki birçok olayın ortaya koymuş olduğu bilgi ve birikimin geleceğe ayna tutmasıdır. Bu nedenle Tarihi Kentler Birliği’nin misyonu önemlidir.
Akrabalıklar çoğalıyor, iletişim araçları gelişiyor, sınır kavramları değişiyor. Bu değişen ortama bizler onurlu bir kimlikle mi, yoksa darmadağınık şehirlerle mi katılacağız? İnsanlarımız hazır mı size göre? Kendi kimliğini bilmeyen insanların dünya milletleri arasındaki yarışa girmesi doğru mudur? Kimlikli birer şehir olarak bu yarışa girilmelidir. Tarihi Kentler Birliği’nin üstlendiği bu misyon dolayısıyla da birliğimize ilgi artmaktadır.
Artık iş yapma zamanı. Bugün burada bir eğitim seminerimiz var. Daha önce Tarsus ve Amasya’da seminerlerimiz yapıldı. Daha önce yaptığımız toplantılarda dile getirdiğimiz konu belediyelerimizin müracaatıydı. Bugüne kadar 44 müracaat yapıldı. Belediyelerimiz bize dilekçe yazarak tarihi eserimizi projelendirin demiyorlar. Bunu yapmazsanız ne Avrupa Birliği fonlarından yararlanabilirsiniz, ne de yeni yasalardan faydalanabilirsiniz. Ay sonunda bu projeler değerlendirilecek. Buradan tekrar duyuruyoruz.
Zeki Şanal-Sinop Valisi
Buraya çıkmadan önce konuşmam için hazırlığın ötesinde bir giriş yapmak gerekiyor. Tarihi Kentler Birliği Başkanı’nı dinlerken büyük bir gurur duydum. Tarihsel geçmişimizi tanımlarken geleceğimizin ufkunu da çizdiler. Kendilerini tebrik ediyorum
İlimiz, 3 turizm merkezi, 56 sit alanı, 306 taşınmaz kültür varlığı, 2 müze, kütüphanesinde 50.120 kitapla bir kültür merkezidir. Kısa süre önce Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç ilimizdeki incelemeleri sonucunda da ilimizin kültür ve turizm niteliğindeki önemli potansiyelini görmüş ve kentin ufkunun açılmasında önemli adımlar atmıştır. Arkeoloji müzesinin açılması için ciddi bir adım atılmıştır. Ayrıca kısa süre önce başlatılan Osmanlı konağı Yakup Ağa Konağı için de ödeneği göndermek üzeredir. Bakanımız, ilimizde gördüğü bu önemli potansiyelin değerlendirilmesi için çalışma başlatılması talimatını vermiştir.
İlk uygulamalarımızdan biri olarak, gelecekte rölöve restorasyon biriminde görev alacak arkadaşlarımızı görevlendirerek Tarihi Kentler Birliği toplantılarında bulunmalarını sağladım. Önemli bir bilgi birikimine sahip oldular. Bu birikimleri Sinop ilinin gelişiminde kullanacaklar. Bu büro eliyle ilimizdeki kültürel varlıkların envanteri çıkarılacak, bu konudaki tüm kurum ve kuruluşlara danışmanlık hizmeti verilecektir. Bu büronun Sinop ilinde kuruluşunu önemsiyorum. Üniversitelerin mimarlık bölümleriyle işbirliği halinde rölöve restorasyon projelerinin yapılmasında önemli aşama kaydedilmiştir. Gerze Yakup Ağa Konağı’nın içinde yer aldığı meydanın siluet projesinin yapılması da Gazi Üniversitesi ile işbirliği içinde gerçekleşecektir. Boyabat Belediyemiz de Tarihi Kentler Birliği üyesi olmuştur. Eminim sahip olduğu mirasın projelendirilme aşamasında katkılarımız olacaktır.
Özel İdare Yasası yeni ufuklar açmıştır. Ancak bir yanlışlık nedeniyle özel idarelerin belediye sınırları içindeki yetkisi sınırlanmıştır. İçişleri Bakanımız ve Kültür ve Turizm Bakanımız da bunun düzeltileceğini ifade etmişlerdir.
Tarihi Kentler Birliği’nde atılacak en önemli adım sahip olduğumuz değerlerin projelendirilme aşamasıdır. Bunu en öncelikli sorun ve hedef olarak gördüğümü ifade etmek istiyorum. Ayrıca sahip olduğumuz alanların çevre turizm projeleri de yapılmaktadır. İnceburun, doğal parkımızın peyzaj projesi, tarihi kale, cezaevi içinde yapımı sürdürülen cezaevi müzesi ve deniz müzesi yapım çalışmaları devam etmektedir.
Tarihi ve kültürel değerlerin asıl sahibi orada yaşayan insanlarımız ve yerel yöneticilerdir. Bu bilince sahip olursak çok önemli bir görevi yerine getiriyoruz demektir. Eğer o dokuyu, o eseri yaşatıyorsanız o kente kimlik insanınıza da kişilik veriyorsunuz demektir. Adliye Binasını mutlaka görmenizi rica ediyorum. Hangi Sinoplunun o binayla ilişik kaydı yoktur? Bu insanların yaşayabilmesi için o binanın yaşaması lazım.
Avrupa Birliği fonlarının önemli başlıklarından biri tarihi eserlerimizin korunması ve restorasyonudur. Bunun şartı da hazırlanmış projelerdir. Bunları projelendirmeli ve yaşama geçirmeliyiz.
Prof. Dr. Metin Sözen-ÇEKÜL Vakfı Başkanı, Tarihi Kentler Birliği Danışma Kurulu Başkanı
En son Ağustos 2003’te Sinop’a geldim. Bugün geldiğimiz nokta, öğleden sonra gördüğüm şey şu: Kent değişiyor, kent Sinoplu halkın yüreğiyle buluşmuş görünüyor. Türkiye’nin gündemini değiştirecek başlıkları üretiyoruz. Bunlar öyle kısa zamanda üretilemez. Yarım yüzyıldır üretiliyor. Önce Kendini Koruyan Kentler, sonra 7 Bölge 7 Kent, sonra Barışan Kentler dedik. Şimdi “Kaleli Kentler” diyoruz.
Kale düştüğünde kent düşer. Sinop Kalesi düşmedi. 1960’da Diyarbakır İçkale’de kazı yaptığımda genç bir asistandım. Şu anda İçkale, Diyarbakır’da kültür merkezi oluyor. Birkaç yıl içinde yaşama geçecek. Dilerim bu kale sanatın kültürün iç içe olduğu bir yer haline dönüşsün. Kalelere tekrar çıkmak zorundayız. Kaleleri tekrar fethetmek zorundayız. Bu açıdan Kaleli Kentler Tarihi Kentler Birliği’nin önemli başlıklarından biri olacaktır.
Sinop’ta Türkiye gündemini oluşturacak bir proje başladı ve bugüne kadar geldik. Kısa bir döküm yapmak gerekiyor. Dünyanın çok önemli simge yapıları var. Kale, kentin her şeyidir. Yaşamı kiminle sürdüreceğine dair belirleyici noktadır. Çin settir. Diyarbakır kaledir. Biri bir engeldir, diğeri bir yönetimin, yönetilenin ve yöneticinin simgesi olan, onların kendini gösterdiği alandır.
1959-60’da Diyarbakır Kalesi’nde çalışmaya başladığımızda kalenin %90’ı duruyordu. Göçler bu kaleyi perişan etti. Şimdi Mardin Kapı’dan Urfa Kapı’ya kadar projeleri çizildi, çevre düzenlemeleri yapıldı, temizlendi. Her şeyin başı proje. Sayın Başkanım, bu nedenle Diyarbakır örneğine bakmak gerekiyor. Gaziantep Kalesi ile şimdiki İstanbul Valisi Muammer Güler’in özel isteğiyle, hırsıyla temizlendi, herkesin kullandığı bir alan haline dönüştü. Bayburt Kalesi çalışmaları bunların devamı niteliğinde. Kuşadası Kalesi boğazlanmışken şu anda etrafı temizlendi. Sıkışık kentlerin ferahlayacağı yer olduğu için, gelecek siyasetimiz için kaleler önemli bir girdi olarak görünüyor.
Ben öncelik turizm demiyorum ama kaleler uluslararası merkezler oluyorlar. Karaman’da “Kimliğimiz Türkçemiz” başlığı altında uluslararası bir toplantı yaptık. Karaman Kalesi bizim çıkış noktamız oldu.
Kente yeniden bakarken proje, vizyon ve strateji sözcükleri her kesimden, her boyutta herkesin gündemine girmek zorundadır. Sayın Valimle Tarihi Kentler Birliği’nin kuruluşunu birlikte yaptık. O zaman diyorduk ki, her kentte bir kent atölyesi kuralım. Yeni kanun buna el veriyor. Türkiye’de çok kaleci var. Kalemizi korumak, kaleyi düşürmemek zorundayız. Burada önerim Kültür ve Turizm Bakanlığı ile ortak bir masaya oturmamızdır. Burada bölge üniversiteleri tarafından gelecek siyasetimize altlık olacak girdilerin hazırlanması gerekiyor. Bunun için bütün rektörlere çağrı yapacağız.
Tarihi Kentler Birliği’nin 5 yıl sonra yeni geldiği noktayı tartışmak üzere, yeni düşüncelerle kendini yenilemesini istiyorum. Yönetici olarak belediye başkanlarımızın hırsını ve isteğini cevaplamamız gerekir.
Necdet Sakaoğlu-Tarihçi Yazar
(Necdet Sakaoğlu’nun konuşmasının tam metni kısa bir süre sonra yayımlanacaktır)
Hasan Özgen-Tarihi Kentler Birliği Danışma Kurulu Üyesi
Tarihi Kentler Birliği’nin düzenlediği seminerlerin sonuncusunu burada gerçekleştireceğiz ve bir amacın birinci halkasını tamamlayacağız. Türkiye’de farklı bir kültürün oluşmasını sağlayan bir birlik Tarihi Kentler Birliği. Bu kültür, bilgi dağarcığı anlamında da gelişmelidir. Belirli alanlarda uzmanlıkları olan bilim insanlarından yararlanarak kentlerin yetenekleri arttırılmalıdır. Tarihi Kentler Birliği’nin genel felsefesidir bu kentlerin yeteneklerini arttırmak. Esas soru şu: “Türkiye’de gerçek bir kente sahip miyiz?” Buna sadece fiziki varlıklar olarak bakarsanız yanılırsınız. Önemli olan kentle insan arasındaki ilişkinin kopmasıdır. Neleri tartışırsak tartışalım tartıştığımız şeyler sokağa inmiyorsa bu sınırlı bir çerçeve içinde kalabilir. Üç tane seminerden sonra amacımıza ulaştık diyemeyiz.
İlk seminerde mevzuatla ilgili kanunları ve hangi fonlardan yararlanabiliriz konusunu tartıştık. Konuşmacılar proje kavramı üzerinde durdular. Proje fikir değildir. Proje bütün aktörleriyle bütün girdileriyle bütün fikirlerin nasıl realize edileceği ve nasıl bir değişim elde edilebileceğini bulmaktır. Birilerinden para isteyebilmemiz için ciddi ve derin bir hazırlığa ihtiyacımız var. Avrupa Birliği mali yardımlarıyla desteklenen bölgesel kaklıma projeleri var. Buraya bizim katkımız 4.5-5 milyon Euro. Sinop’un da içinde olduğu bölgeye ayrılmış olan 52.3 milyon Euro için proje hazırlanabilseydi bu hibe alınabilirdi. Başvuru süresi başlamak üzere…
Bu seminerler bitti mi? Eğer Tarihi Kentler Birliği yetkili kurumları uygun görürse bu seminerlerin devamını öngöreceğiz. Ayrıca İstanbul veya Kayseri’de bir proje destek biriminin oluşturulmasını önereceğiz.
Biz talep toplumuyuz. Bugünlere devlet yapsın diyerek geldik. Sonra sivil toplum kuruluşları yapsın dedik. Önümüzdeki yıllardaki söylemimiz de muhtemelen Avrupalılar çözsün şeklinde olacak. Buna hakkımız yok!
Oğuz Demir-İstanbul Ticaret Üniversitesi-Avrupa Birliği Araştırmaları Merkezi Genel Sekreteri
Avrupa Birliği bizim için bir dönüşüm süreci. Bu süreçte ne kadar değişip değişmeyeceğimizi sorgulamalıyız öncelikle. Yerel yönetimlerin bu değişimdeki rolü ne olacak? Uygulama sürecinde en büyük rol yine yerel yönetimlere düşecek. Bu uygulamada yerel yönetimler etkili olacaksa ve bunun bir maliyeti olacaksa bu maliyet nereden karşılanacak? Daha önce de bahsedildiği gibi belli yardımlar var. Bu hibelerden ne kadar faydalanıyoruz? Aslında iyiye gidiyoruz. Bu bir değişimin başlangıcı ve biz bu değişime ayak uydurmaya başlıyoruz.
Bir başka ayağı ise gözden kaçırdığımız başka bir şey. Bizden başka bir dünya var. Avrupa Birliği’ne üye olan ülkelerin faydalandığı topluluk fonları var. Bu bir 6. çerçeve programı. Yeniliğin destekleneceği bir program. Belli bir bütçe oluşuyor ve projeler karşılığında veriliyor. Buna başvurmayı bilmemek bizim eksikliğimiz ve biz bunu gidermeye çalışıyoruz demeliyiz.
Bu bir vakit işi, emek işi, ortaklık işi. Bizi ortaklığa teşvik ediyorlar. Ortaklık kurmayı keşke kendimiz öğrenseydik ama bundan sonra öğreneceğiz. Türkiye’de en önemli sorun finansman ve insan kaynağı sorunudur. Artık bir kaynak var. Hibelerin çoğu istihdam artmasına yönelik eğitim için veriliyor. Un hazır, şeker hazır, hep birlikte helva yapalım demek lazım.