19-20 Nisan 2005 tarihinde Tarsus Belediyesi’nin evsahipliğinde yapılan TKB Seminerleri Tarsus toplantısının notlarını yayımlıyoruz…

Burhanettin Kocamaz-Tarsus Belediye Başkanı

Tarsus’un tarihteki önemine binaen birçok ünlü buradan geçmiştir. Seller, depremler nedeniyle Tarsus altüst olmuş ve sonrasında Tarsus şelalesi oluşmuştur. Dünyada ilk kanalizasyon sistemi Tarsus’ta uygulanmıştır. Çevresindeki en güzel şehirlerarası otobüs terminali Tarsus’tadır. İlk iş geliştirme merkezi Tarsus’ta hayata geçirilmiştir. Çağdaş kent olma yolunda önemli adımlar atılmış, Tarsus’u modern kent haline getirmek için yoğun çaba içine girilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin temel yapı taşı Nusrat Mayın gemisine de Tarsus sahip çıkmıştır. Tarsus merkez nüfusu 300 bindir. Tek kuruş bütçesi olmayan bir kaymakam tarafından yönetilmeye çalışılmaktadır. Berdan Tesisi’nin kurduğu Berdan Vakfı tarafından yürütülen çalışmalar bulunmaktadır. Devletimizin bu kente biraz daha şefkatli gözlerle bakması arzu edilmektedir.

Abdulhamit Erguvan-Tarsus Kaymakamı

Dünyanın en eski coğrafyası olan ülkemizde tarihi eserlerin korunması uzun süre unutuldu. Birçok tarihi zenginliklerimiz yağmalandı. Cumhuriyet kurulalı 80 seneyi geçti. Bu dönem devletler için geç. Başka dertlerimiz vardı. Önce o dertleri düşündük. Şimdi herkes tarihi ve çevreyi koruma bilinci içerisinde. Tarihi Kentler Birliği toplantısının dünyanın en eski coğrafyasında bulunan ülkemizin en eski kentlerinden Tarsus’ta olması gurur vericidir.

Prof. Dr. Metin Sözen-ÇEKÜL Vakfı Başkanı, Tarihi Kentler Birliği Danışma Kurulu Başkanı

Tarsus’a gecikmeyle geldik. Ben bu gecikmeyi zamanında buluyorum. Toplumların ve kentlerin kaderlerinde inişler ve çıkışlar vardır. Tarsus’un geçmişinde büyüklüklerin ağır bastığı bir kent olduğu gözükür. Tarihin ve doğanın eksilmediği bir kent Tarsus…

Gündem sizsiniz. Başkası değil. Yani bu ülkenin bireyleri, hemşerileri ve dünyalılar olarak siz, herhangi bir ülkenin yurttaşından daha sorumlusunuz. Doğruların pekiştirilmesi ve bu doğrularla her kesimin buluşmasıdır amaç. Burada yerel yöneticiler, onun çevresinde bulunan uzmanlar, valimiz ve kaymakamımız var. Türk milleti, merkezi hükümet ve uluslararası kuruluşlar bu harekete dikkat etsin. Bu kuruluşların dikkatsizliklerinin bir bedeli olduğu görülecek. Burada toplanan herkesi bu birlikteliğin ve gücün yeniden yapılanma merkezi olarak görüyorum. Tarsus’un toprağı , havası diri kalsın. Üzerinde yaşayanlar aynı hedefte buluşsun.

Mehmet Özhaseki-Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı, Tarihi Kentler Birliği Başkanı

Tarihi Kentler Birliği 2000 yılında kuruldu. Bütün arkadaşlarımızın ortak hedefi ülkemizdeki doğal-kültürel-tarihsel mirasının korunmasının yerel yönetimler etrafında gerçekleşmesiydi. Zannediyorum başardılar. Bir amaç birliği oluştu. Bir aile gibi oldular. Kendi aralarındaki farklılıkları unuttular. Önemli bir görevleri olduğunu hatırlamaya başladılar. İnsanlar yüzlerce eserimizin bulunduğu bu topraklarda tarihi eserlerimizin yağmalanması, yok edilmesi için adeta yarıştılar. Bizim ev yapmamıza, işyeri yapmamıza engel oluyor diye tarihi eserleri geceleri yıktılar. Artık Tarihi Kentler Birliği üyesi belediyeler elimizde bulunan bu tarihi eserlerimizi nasıl koruruz diye düşünüyorlar. Bu bilinç oluştu. Bu bir muhabbete dönüştü. Hangi partiden olduklarını bilmiyorlar, önemsemiyorlar. Bundan sonra iş yapma zamanı. Biz de bunun programını yapıyoruz. Seminerlerimiz devam ediyor. Ay başında Muğla’da olacağız. Her bir toplantının bir amacı var. Kiminde yeni çıkan yasaları, kiminde AB fonlarını tartışıyoruz.

Artık insanların oturdukları yerden dünyanın dört bir yanına ulaşabilme şansı var. Böyle bir ortamda ülke olarak nasıl yer almalıyız? Nasıl bir kentle onların karşısına çıkmalıyız? Talan ettiğimiz tarihi mirasımızı mı sunacağız? Aydınlatamadığımız insanlarımızla mı çıkacağız? Onurlu bir millet olarak çıkmak istiyorsak kentlerimize sahip çıkmalıyız. Her şeyi devletten beklemek artık günümüzde haksızlık oluyor. Yardımcı olmalarını istemek gibi bir hakkımız var. Onun dışında sorumluluğun bizde olduğuna, yerel yönetimlerde, sivil toplum örgütlerinde olduğuna inanıyorum. Üzerimize düşeni yapmaya hazırız. Dedik ki belediyelerimiz bize müracaat ederse biz restorasyonunu yapamadıkları tarihi eserlerini projelendirmeye hazırız. Proje olmadan hiçbir şey yapamazsınız. Ancak müracaat sayısı 10 civarında. Niye böyle bir rehavet var bilmiyorum. Teknik ekiplerin kendi başkanlarını uyarmalarını, teşvik etmelerini bekliyoruz. Sizlerden gelecek talepleri bekliyoruz.

A. Atilla Osmançelebioğlu-Mersin Valisi

Bugün Anadolu’nun en eski yerleşim yerlerinden biri olan, binlerce yıldır pek çok krallığa başkentlik yapmış, paha biçilmez tarihi ve kültürel hazineleri bağrında yaşatan Tarsus’ta, Tarihi Kentler Birliği’nin toplantısına ev sahipliği yapmanın mutluluğunu yaşamaktayız.

İnsanoğlu milyonlarca yıldır, evrendeki yerini ve amacını tanımlamaya çalışmaktadır. Bilim adamları, ilkel insanla modernleşmeye başlayan insan arasında bir ayrım yaparken, sanata dair bir ürün verilip verilmediği üzerinde durmaktadırlar. İnsanı gezegenin en güçlü varlığı yapan, kendisini ve çevresini değiştirme kudretine sahip olmasını sağlayan gelişmenin, insan beyninin soyut kavramlara yönelmesi ve sanat, müzik, dil gibi zihinsel yeteneklerinin ortaya çıkması olduğu ifade edilmektedir. Buradan hareketle insanı insan yapan özelliklerin başında sanatın geldiğini ifade edersek abartılı bir tespit yapmış olmayız.

Hızlı bir dönüşümün yaşandığı ve sınırsız bir tüketim güdüsüyle hareket eden insanların şekillendirdiği bir dünyada bizi biz yapan değerlerimizi kaybetmemek ve torunlarımıza bırakacağımız mirasın beton yığınlardan ziyade insan duyarlılığını taşıyan sanat eserleri olması için eskisinden çok daha yoğun bir çaba göstermek mecburiyetindeyiz.

İşte bu nedenle, kültürel ve kentsel yozlaşmanın önlenmesi için toplumun her kesiminin üzerine düşen görevleri yerine getirmesi gerekmektedir. Bu, yerel yönetimler ve diğer kamu kuruluşları, özel sektör ve sivil toplum örgütlerinin koordinasyon içerisinde çalışmasını gerektiren ağır bir görevdir.

Tarihi ve kültürel mirasın korunması için gerekli kanuni düzenlemelerin yapılması, toplumda bu yönde bir bilincin yerleştirilmesi ve bu amaç çevresinde bütün kurum ve kuruluşların titizlikle hazırlanmış bir plan çerçevesinde, işbirliği içinde çalışması gerekmektedir.

İşte bu nedenle, Tarihi Kentler Birliği’nin gerçekleştirdiği etkinlikler, bu amaca ulaşılması doğrultusunda umut verici adımlardır. Bunun yanısıra, Tarihi Kentler Birliği’nin, Avrupa Tarihi Kentler Birliği’ne üye olması, yani yalnız bir ülkeye değil bütün insanlığa ait tarihi ve kültürel hazinenin korunmasına katkı sağlaması ayrıca önemlidir.

Tarihi Kentler Birliği’nin bu toplantısı nedeniyle burada bulunan siz değerli katılımcılarla birlikte olmaktan son derece mutlu olduğumu ifade etmek istiyorum. Son olarak, tarihi ve kültürel varlıklarımızın korunması için gösterilen çabaların amacına ulaşmasını temenni ediyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

PANEL: Tarihsel Dokuların Korunmasında Doğa-Arkeoloji-Mimarlık İlişkisi ve Tarsus Örneği

Prof. Dr. Metin Sözen-ÇEKÜL Vakfı Başkanı, Tarihi Kentler Birliği Danışma Kurulu Başkanı

Devletimizin çeşitli kesimlerindeki birikimli kişilerin bir araya gelerek bu birikimleri anlatmanın yollarını gel bizimle paylaş diyoruz. Üniversitedeki öğretim üyelerinin bu bölge için ne yaptıklarını sorguluyoruz. Bu açıdan Kültür Bakanlığı’nın yerel birimlerinin hepsinin bizimle olmasını istiyoruz. Bizimle aynı başlıklarda buluşmasını istiyoruz.

Değerli katılımcılar, şunu iyi biliniz ki bu toplantı birileri için yapılıyor. Pamuktan çok para kazandınız ama kaybettiğiniz şey kimliğinizdir. Bu coğrafyada Adana’nın, Mersin’in dik durması gerekiyor, Tarsus’un geliştirdiği projelerin hep birlikte bir yere taşınması gerekiyor. Para akışı burada oldu ama kültür akışı aynı şekilde olmadı. Bu açığı kapatınız.

Doç. Dr. Cengiz Can-Adana Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Bölge Kurulu Üyesi, Y.T.Ü. Mimarlık Fakültesi Restorasyon Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

Ben bir koruma uzmanıyım Bu nedenle konuşma metnim bu ağırlıkta. Çağdaş korumanın büyük bir etkinlik alanı var. Arkeolojik sit korumanın kent bilimlerine, malzeme teknolojisine kadar birçok ilişkisi var.

Koruma tarihi ve teorisi batıda gelişmiştir. 19. yüzyıl ortalarında anıtlarla sınırlıdır. Bilimsel restorasyon kelimesi ilk defa bu dönemde kullanılmıştır. İmparatorluk Fransa’sının öncülük ettiği üslup birliği anlayışı söz konusudur. Onlara göre eserler bugüne ulaşan biçimleriyle korunmalıdır Restorasyon bir yapının başına gelecek en büyük felakettir. Sahte bir benzeri getirilir yok olanın yerine. Bu romantik görüş temelde sanat yapıtının dokunulmazlığını alıyor. Restorasyona karşı çıkış koruma kriterlerinin gelişmesinde yararlı olmuştur. 1883 tarihli ilkeler çağdaş restorasyonun temellerini oluşturur. 1932’de İtalya’da koruma kriterleri ilk defa geçerlilik kazandı. 1964 Venedik Tüzüğü…

Tüm bu toplantılarda, anıtla sınırlanan koruma düşüncesi onu çevresiyle değerlendiren teorilere dönüştü. Geçmişte üretilmiş mimari miras ile günümüz yapılarının ayrılmadan değerlendirilmesi düşüncesi gelişti. Tüm modern kenti bu anlayışla düzenlemek bilincine ulaşıldı. Teorik ve evrensel kabul edilmiş ilkeler bunlar.

Her ilkede 3 adım bulunuyor. 1. adım değerin fark edilmesi, 2. adım değerin kayda alınması, 3. adım koruma ve restorasyon. Türkiye coğrafi sınırlarının büyüklüğü, değerlerinin zenginliği dikkate alındığında ülkemizin üç aşamayı birlikte yaşadığı söylenebilir.

…Albert Gabriel Diyarbakır’da şehrin hava alması için surların dinamitlerle yıktırılmaya başlandığını görür. Bu yıkımın pahalı olacağını, turistlerin gelmeyeceğini söyleyerek yetkilileri ikna etmeye çalışır…

Bir yanda Tarihi Kentler Birliği gibi örnekler varken diğer yandan İstanbul’da gökkafes gibi örnekler yükselebiliyor. Bütün kültür varlıklarının yıkılmak istendiğini görebilirsiniz. Türkiye’nin 1. aşamayı henüz tamamlamadığını görebiliyoruz. 2. aşama için envanterlerin oluşturulması devam etmektedir. 3. aşama için koruma anlayışı çok yenidir. 1970’li yıllarda başlamıştır mimari koruma. Kentsel koruma daha yenidir ve örnekleri çok sınırlıdır. Arkeolojik kazı alanlarının korunmasında önemli sorunlar vardır.

En önemli ölçü aslında nasıl koruduğumuzdur. Geçmişte birçok Avrupa kenti tahribata uğramıştır. Günümüzde Milano’da kent tarihi Hıristiyanlıkla başlatılır. Paris büyük oranda bir 19. yüzyıl kentidir ancak bu kentler önemli korunmuş kentler olarak görülürler. Nasıl korunmuş olmalarıyla değerlendirilirler. Burada özgünlük kavramından söz etmek gerekir. Özgün özelliklerini koruyorsa bir eser, değerlidir. Günümüzde yapılacak modeli ancak taklidini yapmış olmaktır. Restorasyon zorunluluk olmadıkça yeniden inşa etmeyi hedefleyemez.

Prof. Dr. Tamer Gök-Adana Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Bölge Kurulu Başkanı, Mersin Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dekanı

Kültür ve tabiat varlıklarının korunmasında neden az başarılı olduğumuz ve hangi noktaya geldiğimiz konusundaki tecrübelerimizi paylaşmak istiyorum. Neden 40 yıldır tahrip etmekte usta ama onarmakta başarısız olmuşuz? 1960’lara kadar Türkiye hızla değişen bir ülke değildi. Nüfusun %20’si kentlerde yaşıyordu. Bugün %60’ı kentlerde yaşıyor. 40 milyon insan şehirlere taşınmış ve bu esnada belediyelerin büyük sorunları olmuş. Planda gelişme hızına yetişememişler. Ekonomik rantta kültür unsuru ihmal edilmiş ve ekonomik gelişme, betonlaşma her şeyi silmiş süpürmüş ve bu tarihi mirası tahrip etmişiz.

Toplumu mutlu eden iki unsurdan, ekonomik ve sosyokültürel unsurdan biri olan kültür, toplumu birleştiren bir öğe. Türkiye dünyadaki en zengin uluslardan birisi. Bu bize miras kalan kültürü gelecek nesillere aktarmakta ihmalkar davranmışız. Eğitim-öğretim kadrosunun neferi olarak bu konuda üniversitelere büyük rol düştüğünü görüyoruz. Kültür varlığı eserlerini korumak-onarmak için Mersin Üniversitesi bir koruma-restorasyon birimi kurdu. 2005-2006 yılında bölgeye hizmet edecek bir araştırma merkezi geliştiriyoruz.

Fiilen çalışan kültür ve tabiat varlıkları bölge kurulları olarak gündemimizin %90’ı yıkım ve tescilden düşme talebidir. Aslında adımız koruma ama konuştuklarımızın çoğu yıkım kararları. Ancak %10’u koruyalım, onaralım isteğiyle geliyor. Biz de her yönüyle onlara destek olmaya çalışıyoruz. Koruma kurulu üyeleri içinde yönetim de var ama belediyeler, valilikler, vakıflar da kurulun üyesi ama işleyiş öyle değil. Yöneticiler bir taraf gibi. Kanun bu yanlışı düzeltmeye yönelik. Kendimizi yabancılaşmış hissediyoruz. Bunu önlemenin yollarını bulmamız lazım. Bu da, bu yolda çalışacak kişilerin kendilerini aynı takımın üyeleri olarak görmeleriyle olur.

Son olarak eğitim sürecinde bir üçüncü kuruluşu, üniversiteler ve Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Bölge Kurulları’ndan sonra Tarihi Kentler Birliği’ni görüyorum. Koruma kurullarını da eğitim süreci içinde görüyorum. Üniversite öğretim üyeleri olarak biz de eğitiliyoruz. Tarihi Kentler Birliği bu eğitim sorununu aşmada kritik bir rolde ve çok önemli bir takım çalışması yapmaktadırlar.

Burhanettin Kocamaz-Tarsus Belediye Başkanı

Türkiye’nin kültür politikaları içinde, kültürel mirasın korunması, onarımı ve çağdaş yaşama uyarlanarak değerlendirilmesi temel ilkelerden birini oluşturmaktadır. Bu temel ilkenin yanı sıra alanda yaşayan bireylerin de koruma etkinliklerine katılması, böylece kültürel mirasın benimsenmesi ve koruma kültürünün geliştirilmesi de önemli hedefler arasında yer almıştır.

Buna paralel olarak 1991 yılında Belediyemiz tarafından İTÜ’ye hazırlatılan Tarsus Koruma Amaçlı İmar Planı 1992 yılında onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Yapılan planlama ile yaklaşık 200 bina tescillenmiştir. 1995-1996 yıllarında yine İTÜ.’ye St. Paul Kuyusu ve civarında yer alan binaların rölöveleri hazırlatılmıştır.

Kültür Bakanlığı, 90’lı yılların başından itibaren ülkenin çeşitli kentlerinde seçilen ve geleneksel dokunun yoğun olduğu sokaklar için onarım ve sağlıklaştırma projeleri başlatmıştır. Bu çalışmaların temel amacı, yerel otoriterleri ve kullanıcıları daha sonra alan ölçeğinde oluşacak koruma ve sağlıklaştırma projeleri için öncü ve örnek oluşumlar yaratmak ve ilgilileri özendirecek ve cesaretlendirecek modeller sunabilmekti.

Tarsus, 19. yüzyılda şekillenen özgün geleneksel kentsel dokusunun niteliği ve zenginliği ile pilot bölgelerden biri olarak seçilmiştir. Bu bağlamda, sit alanı içinde yer alan 37 ve 42. sokaklar içerdikleri özgün kentsel ve mimari nitelikleriyle öne çıkmış ve uygulama alanı olarak seçilmiştir. 1998-2004 yılları arasında yürütülen çalışmalar iki ana aşamadan oluşmuştur. 1998-2001 yıllarını kapsayan ilk aşamada üç ayrı etkinlik gerçekleştirilmiştir. İlk etkinlik dokunun mevcut durumunun belgelenmesidir. İkinci etkinlik, elde edilen veriler ışığında, yapılacak olan müdahale tiplerinin genel prensiplerine karar verilmesi, üçüncü etkinlik ise uygulama olarak tanımlanmış ve bu aşamada esas olarak binaların sokağa bakan cepheleriyle bir kısmının çatıları üzerine odaklanılmıştır. Ayrıca, St. Paul Kuyusu ve çevresi de bu aşamanın bir parçası olarak düzenlenilmiştir. Projenin bu aşaması Kültür Bakanlığınca finans edilmiş ve denetlenmiştir.

Projenin ikinci aşaması 2002-2004 yılları arasında gerçekleştirilmiş, bu süreçte alanın düzenlenmesi ve alt yapının çağdaş teknolojik olanaklar kullanılarak yenilenmesi ele alınmıştır. Bu husus dokuyu oluşturan geleneksel yapıların onarılması kadar önem taşımaktadır. Bu bağlamda Tarsus Belediyesi tarafından şu etkinlikler gerçekleştirilmiştir:

Kanalizasyon ve su şebekeleri yenilenmiştir. Elektrik ve haberleşme hatları için kullanılan mevcut direkler kaldırılmış, (TEDAŞ ve TELEKOM’un katkısıyla) sistem tümüyle yer altına alınarak mevcut direk ve kabloların yarattığı görsel kirlilik önlenmiştir.

Sokaklardaki mevcut ve özgün olmayan asfalt kaplamalar sökülmüş, çıkan granit döşeme elemanları temizlenerek, özgün döşeme formlarına uyularak yeniden döşenmiştir.

Mevcut kaldırımların döşemeleri kaldırılmış, özgün granit parke döşeme elemanları ve bordürler bulunmuştur. Mevcut sağlam elemanlar yeniden döşenmiş, mevcut olmayan bölümlerde aynı form ve boyutlarda yeni elemanlar kullanılmıştır.

Çeşmeli Meydan, yapılan araştırmalar sonucunda elde edilen izler doğrultusunda özgün formuna dönüştürülmüş, özgün kaplamaları bulunmadığı için diğer bölümlerle uyumlu çağdaş kaplama malzemeleri döşenmiştir.

Projenin tüm aşamalarında, alanın yeniden canlandırılması, çağdaş işlevlerle donatılması ve böylece geleneksel yapı stoğunun korunarak ekonomik bir potansiyel yaratılması amaçlanmıştır. Yapıların mülkiyetleri göz önüne alındığında bu canlandırmanın iki değişik biçimde gerçekleşebileceği görülmüştür. Bunlardan ilki kamu mülkiyetinde bulunan yapıların yeniden kullanımları ile ilgilidir. Bu konuda geliştirilen proje ve buna bağlı uygulamalar halen sürdürülmektedir. 42. Sokak’ta yoğunlaşan ve özel mülkiyete konu olan yapılarda ise önceden bir işlev tanımı yapılmamıştır. Çünkü bu yapılar ayrı ayrı kullanılacaklar ve her yapı kendi potansiyeli doğrultusunda işlevlendirilebilecektir.

Korumanın ancak devlet/yerel yönetim/mülk sahibi üçgeninden oluşan bir katılım mekanizmasıyla gerçekleşebileceği bilinmektedir. Bu nedenle proje bu birlikteliğin nasıl gerçekleşebileceğine ilişkin ilke ve uygulama modellerini oluşturması amaçlamıştır. Buradan hareketle uygulamalar merkezi yönetim ve yerel yönetim ortaklığında yürütülmüştür. Bir diğer deyişle her yönetim kendi yetki ve sorumlulukları doğrultusunda gerekli katkıyı sağlamıştır. Sağlanan bu olanaklar nedeniyle yapı sahipleri konuyu benimsemişler, yapılarında yeni işlevlere yönelik iç mekan düzenlemeleri yapmaya başlamışlardır. Belediyenin ruhsat harçlarında yaptığı indirimler de önemli bir teşvik öğesi olmuş, böylece hediyelik eşya satış yerleri, kafeler, ahşap boyama atölyesi gibi çağdaş hizmetlerin sunulduğu mekanlar işletmeye açılmıştır. Tarsus Belediyesi tüm bu süreçte öncü ve örnek bir rol oynamış, yerel yönetimlerden beklenen katkıları sağlamış, yönlendirici ve yol gösterici kimliği ile hem korumanın gerçekleşmesini hem de yeni bir istihdam alanının oluşmasını sağlamıştır.

Bölge halkı da bu konuda duyarlılığını göstererek “Tarsus 42. Sokak Tarihi Evleri Koruma Geliştirme ve Turizme Kazandırma Derneği”ni kurmuştur.

Projenin diğer getirileri arazsında şu hususlar da yer almaktadır. İlk getiri doğal olarak bir grup kültür varlığının yapılan müdahalelerle onarılmaları ve yaşamlarını sürdürmeleri olmuştur. İkinci getiri, uygulama aşamasından çalışanların alanda ikamet eden kişiler içinden seçilmesi ve bu kişilerin taş işçiliği, marangozluk, sıva vb. geleneksel yapı sanatlarında beceri kazandırılmasıdır. Bu husus giderek azalan yapı ustalarının sayılarının artması ve yerel uygulamalarda görev alarak restorasyon hizmetlerinin sürmesi açısından önem taşımaktadır. Bu açıdan Belediyemiz ve Mersin Üniversitesi Mimarlık Fakültesi arasından yapılan görüşmeler ile restorasyon ustalık kursu oluşturmak ve bu dalda istihdam yaratmak için çalışmalar devam etmektedir. Projenin bir diğer olumlu getirisi ise alandaki yapı maliklerinin yapılarını kendilerine parasal katkı sağlayacak yeni kullanımlara dönüştürmeye yöneltmesidir. Merkez yönetim ve yerel yönetimin katkılarıyla bu koruma ve sağlıklaştırma eyleminin önemi anlaşılmış ve yapı sahiplerinin katılımı giderek artmaya başlamıştır.

Ayrıca son 7 yıllık dönemde Tarsus’ta kentin tarihi değerlerine sahip çıkma adına çok büyük mesafeler kaydedilmiştir.

Kültür Bakanlığı tarafından Saint Paul Kilisesi restorasyonu gerçekleştirilmiş, çevresinde istimlaklar yapılarak çevre düzenlenmesi tamamlanmıştır. Üzüntümüz Saint Paul Kilisesi çevresinde de restorasyonu yapılan yerlerin bir türlü halkın kullanımına açılarak değerlendirilememesidir.

Belediyemiz tarafından da Kırkkaşık Bedesteni restore edilmiştir. Etnografya Müzesi olarak kullanılması düşünülmüş, rutubet problemi nedeniyle açılışı yapılmasına rağmen şu an askıya alınmıştır.

Kubat Paşa Medresesi içinde aynı düşünceyle restorasyon projesi hazırlanmış, çatı örtüsü konusunda Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun görüşü beklenmektedir. Hem Kırkkaşık Bedesteni ve hem de Kubat Paşa Medresesi’ne Belediyemiz hem milyarlarca lira masraf yapmakta, hem de milyarlarca kira ödemektedir. Bu duruma mutlaka yasal bir çözüm getirilmelidir. Vakfılar Genel Müdürlüğü hem restorasyon yapmaktan kaçmakta, hem kira talep etmektedir. Belediye olarak tarihi değerlerin yok olmasına gönlümüz razı değil Restorasyonu göze alıyoruz. Artı kira istenmesini anlamamız mümkün değildir.

Ayrıca halkımızın Altından Geçme olarak nitelediği Roma Hamamı çevresi Belediyemizce istimlak edilmiş, uygunsuz yapılar yıkılarak temizlenmiş, Berdan Vakfı tarafından kazı çalışmaları sürdürülmektedir. Yine Belediye olarak Türkistanlı Mencik Baba Türbesi çevresi Belediyemizce istimlak edilerek yeşil alan düzenlemesi şeklinde değerlendirilmiş. O bölgede uygunsuz ve sonradan ilave yapılar yıkılmış, türbe ziyarete açılmıştır.

Eski Hal binası Cumhuriyet dönemi, korunması gerekli yapılardandır. Burada da Koruma Kurulu kararına uygun olarak sonradan ilave edilen yapılar yıkılmış, iç düzenlemesi yapılmış. Dış düzenlemesi de bu yıl içersinde gerçekleştirilecektir. Donuktaş denilen Roma tapınağı çevresinin temizlenmesine yönelik çalışmalar başlatılmış, kaynak arayışına girişilmiş, Donuktaş’ın ortaya çıkarılması en kısa sürede sağlanacaktır.

Gönlümüz sivil toplum kuruluşları ve iş adamlarımızın da bu kervana katılarak tarihi evlerin restorasyonu konusunda üzerlerine düşeni yapmalarını devletin ödenek ayırmadığı özellikle bu günlerde duran restorasyon çalışmalarını sahiplenme adına harekete geçmesini arzu etmekteyiz.

Bu iş arkeolojik kazılarda olduğu gibi sadece Berdan Vakfı’ndan beklenmemelidir.

1993 yılında Belediyenin yer altı otoparkı düzenlemek için yaptığı kazı sırasında 2300 yıl öncesinde yapıldığı tahmin edilen bugün bile takdir edilen Antik Roma Yolu ortaya sürdürülmüş. Bakanlık tahsisat ayırmadığından Berdan Vakfı kazı çalışmalarını üstlenmiş. Belli bir mesafe alınmış halen şehir merkezinde kaderine terkedilmiş beklemektedir. Belediye ve Tarsus halkı olarak bu durumdan büyük rahatsızlık duymaktayız. Bu duruma bir an evvel çözüm üretilmelidir. Ayrıca eski Hal Camisi de Vakfılar Genel Müdürlüğü’nden insaf edilerek, restorasyon beklemektedir.

Sonuç olarak merkezi ve yerel yönetim öncülüğünde başlatılan ve büyük bir bölümü tamamlanan uygulamaların kentin sosyal ve ekonomik gelişiminde önemli açınımlar sağlayacağı artık yöre sakinleri tarafından da anlaşılmış ve benimsenmiş bulunmaktadır. Bu husus projenin sürdürülebilirliği açısından büyük önem taşımaktadır. Ayrıca restorasyonu tamamlanan bina ve kokaklarda Seher Vakti dizisinin çekiminin yapılması televizyonda dizinin yayınlanması, bu bölgeye ilgiyi daha da arttırmış, turist sayısında ve hareketlilikte önemli atma gözlenmektedir. Turizm yarattığı ivme ile korumaya olumlu bir katkı sağlamış, bu alandaki sosyal ve ekonomik yaşamın iyileşmesine yönelik olarak yeni ekonomik değerler yaratmıştır. Tüm bu olumluluklar bu modelin Tarsus’un diğer geleneksel nitelik taşıyan alanlarında da uygulanabileceğini göstermektedir.

Saadet Sayın-Restoratör, Mimar

Koruma bir uzmanlık işidir. Felakete dönüşmemesi için uzmanlar yönetiminde gerçekleştirilmesi gerekir.

Türkiye doğal ve kültürel değerleriyle evrensel öneme sahiptir. Hala ülkede envanteri tamamlanmış 45 binden fazla yapı ölçeğinde kültür varlığı bulunmaktadır.

Kent ve kasabalarımızda iki ana yapı türüyle karşılaşılmaktadır. İlki anıtsal nitelikte olan, çoğunlukla kamu kurum ve kuruluşlarının sorumluluğunda ise de yeterince ilgilenilmemektedir. Güncel yasal düzenlemeler yeni parasal kaynakları oluşturmuş, yerel yönetimlerine ve yapı maliklerine yeni olanaklar tanımıştır.

Tarsus bir değişim sürecine girmiştir. Gerekli önlemler alındığında yaşanabilir çevreler oluşturulabilmektedir. Bu alanlar alt gelir gruplarınca kullanılmaya başlanınca, giderek bozulmasına ve yozlaşmasına neden olmuştur.

Tarsus’un mevcut geleneksel kentsel dokusu, kültür varlıklarının korunması maksadıyla cesaretlendirilmesi bir bütün olarak amaçlanmıştır. Korumanın ancak devlet-yerel yönetim ve mülk sahibi üçgeninin birlikteliği ile gerçekleştirilebileceği gerçektir. Korumanın finansmanı korunacak değerlerden elde edilebilecektir. Gerekli sanatkar ve ustaların yetiştirilmesi sonucu kendilerine sağlanan olanaklarla sanatı kullanma şansına sahip olmuşlardır. Tüm özgün niteliklerinin ve belge değerinin korunarak gelecek nesillere aktarılması temel ilke olarak belirlenmiştir. Geleneksel yapı stoğunun korunarak ekonomik bir potansiyel yaratılması hedeflenmiştir.


BÜLENT ÖZCAN’IN SUNUMLARI
ADAYLIK SÜRECİ VE AVRUPA BİRLİĞİ MALİ YARDIMLARI
PROJE DÖNGÜSÜ YÖNETİMİ