Çanakkale, toplumların “kendini tanıma”“kendini yargılama”,  yeni bir yaşam biçimini “düşünme” ve onu doğrulara yaklaşarak kurma alanıdır. Çanakkale ileriye dönük doğru karar almak için sürekli özel bir coğrafya olmuştur. Buradan geçen gemiler, binlerce yılın “birikimini” diğer coğrafyalara taşırlar. Dolayısıyla Çanakkale’den dünyaya akıtabileceğimiz evrensel değerler, bugün bu topraklarda yaşayan bizler için büyük bir kazançtır. Bunun içindir ki, bu yıl TKB, Dünya Barış Günü’nü, hakkettiği yerde; Çanakkale’de kutluyor…

Barışın, savaşın karşıtı ve bir direnme şekli olduğu konusu üzerinde hiçbir kuşku yoktur. Ama, barışın kapsamının ne olduğu tartışma konusudur. TKB barışı sadece savaş koşullarından uzakta olmak biçiminde algılamamakta, gerçek barışın, silahlı çatışmalardan uzak kalmanın ötesinde, ancak yeterli gelir, istihdam, eğitim, sağlık, beslenme, kültür ve çevre koşullarında sağlanabileceği görüşünü benimsemektedir.

TKB, zengin ülkelerle yoksul ülkeler arasındaki ilişkilerde, bencilliğin ve sömürünün yerine dayanışmayı koymanın, bugünün, geleceğin tarihini ve barışın içeriğini anlamak adına önemli olduğunu düşünmektedir. Bu düşüncenin hareket noktası ise, bireyin ve toplumun tüm kurumlarının eğitilmesi olmalıdır. Barış ortamı içinde yaşıyor olmak bu beklentilerin gerçekleşmesi için ön koşul durumundadır.

Anadolu’da Hitit Uygarlığı’nın önemini anlamak, bir oranda Troya’yı anlamak demektir… Anadolu mitolojisinde iz sürmek, “aydınlanma” çağında yol almak demektir… Osmanlı’yı Balkanlar’da anlamak, Mustafa Kemal Atatürk’ü, dünya savaşlarının “gerçek nedenlerini” anlamak demektir… Günümüzün yanlışlarını, Türkiye Cumhuriyeti’nin gittikçe artan önemini anlamak, buradan Kurtuluş Savaşı’na açılan “aydınlığı görmek”demektir…

Başka bir ifade ile, Anadolu uygarlık tarihinin büyük birikimini taşıyan ve onun sahnesi olan kentlerimiz, son“yasal düzenlemelerle”, yeni bir sorumluluğu üstlenmiş gözüküyorlar. Yerelden kaynaklanan özlü değerlerin, küreselleşen dünyanın gündemine doğrularıyla egemen olması yolu da buradan geçiyor. Bu yolun, “sürekli açık tutulması”, özlü değerlerin “kesintisiz üretilmesi” ise, bizim çabalarımızın niteliğine bağlıdır. Bu bağlamda, Tarihi Kentler Birliği de yalnızca kendi varlığı için değil, ülkemizin yerel yönetimine, ülke yönetimine, doğal-tarihsel-kültürel birikiminden aldığı güçle dünyaya, saygınlığımızı artırıcı “özenilir bir gündem oluşturma” sorumluluğunu da yüklenme noktasına gelmiş bulunmaktadır.

TKB’nin, kültür ve doğa varlıklarımız ile tarihimizin korunmasında oluşturduğu katılımcı ve dayanışmacı ruh ve sürekliliğini sağladığı paylaşım ortamı, barışa yaptığı katkı adına çok önemlidir ve sürdürülmelidir. Dolayısıyla, TKB, barışın ancak, insan haklarının yerel boyutta gerçekleştirilmesi, kentlerin birbirleriyle, geçmişleriyle ve kentlilerle buluşması yoluyla sağlanabileceğine inanmaktadır. Bu anlamda TKB, Çanakkale Buluşması sonrasında, 2-3-4 Aralık 2005 tarihlerinde yapacağı “Uluslararası Beşiktaş-İstanbul Buluşması” ile, kentleri önemli kılan kültür ağırlıklı öğeleri, yönetim ve yaşama mekanı olarak kentleri tartışarak, “barış” kavramını uluslararası ortama yaymayı amaçlamaktadır.

Özetle, barış, eğer özenle taşınması zor bir kültürse, çok yönlü incelikleri, birliktelikleri bir araya getirerek, her alanda bu başlık altında kamu-yerel-sivil-özel birlikteliğine dayalı örgütlenmeyi içermelidir. Örgütlenme sağlanmadan barış ayakta tutulamaz ve TKB bunu başarmıştır.
4 Eylül 2005