Tarihi Kentler Birliğinin 13-14 Ekim tarihleri arasında düzenlediği yılın son Bölge Toplantısı, Bergama’da yapıldı. “İçinden Su Geçen Kentlerde Yeni Olanaklar ve UNESCO Dünya Mirası Sürecinde Bergama Deneyimi” konulu toplantı, 13 Ekim Cuma günü Bergama Belediyesi Kültür Merkezinde (BerKM) düzenlenen açılış töreniyle başladı. Bergama tanıtım filminin gösteriminin ardından TKB Danışma Kurulu ve ÇEKÜL Vakfı Başkanı Prof. Dr. Metin Sözen, Bergama Belediye Başkanı Mehmet Gönenç, UNESCO Milli Komitesi Başkan Yardımcısı, Büyükelçi Hüseyin Avni Botsalı ve Bergama Kaymakamı Osman Nuri Canatan açılış konuşmalarını yaptı.
14 Ekim Cumartesi günü düzenlenen panel, Prof. Dr. Metin Sözen’in “2017 Sonuçları Işığında 2018 Hedefleri ve İçinden Su Geçen Kentler” başlıklı açılış konuşmasıyla başladı. Etkinlik, “İçinden Su Geçen Kentlerde Yeni Olanaklar: UNESCO Dünya Mirası Sürecinde Bergama Deneyimi” paneliyle devam etti. ÇEKÜL Akademi Alan Yönetimi Eğitim Programı eğitmeni Namık Kelam Döleneken’in oturum başkanlığında gerçekleşen panelde Bergama Belediye Başkanı Mehmet Gönenç “Bergama’da Doğal Kültürel Miras Öncelikli Yeni Gelişmeler”, Bergama UNESCO Dünya Miras Alanı Başkanı ve ÇEKÜL Akademi Alan Yönetimi Eğitim Programı eğitmeni Yaşagül Ekinci “Kültürel Peyzaj Tanımlaması Altında Kültürel, Kırsal ve Doğal Miraslara Bütüncül Bakış Açısının Gelişmesi ve Bu Gelişmenin Yerel Yönetimlerin Faaliyetlerine Yansımaları, Bergama Örneği” ve UNESCO Milli Komitesi Başkan Yardımcısı, Büyükelçi Hüseyin Avni Botsalı “Dünya Barışı ve Gelecek Nesiler İçin Kültürel Miras ve UNESCO” başlıklı konuşmalarını yaptı. Buluşma kapsamında Antik Pergamon Kenti Akropol Ören Yeri, Kızıl Avlu, Kale Mahallesi ve arasta inceleme gezisi yapıldı.
Prof. Dr. Metin Sözen
TKB Danışma Kurulu ve ÇEKÜL Vakfı Başkanı
Bergama varlık nedenini kanıtlayacak nitelikte adımlar atıyor. Bunun için toplantımız önem kazanıyor. Çünkü tüm bu çabaları yerinde göreceğiz. Bizzat emek verenler bizlere anlatacak. Bir kent her noktasından algılanır olmalıdır. Özellikle Bergama gibi, tarihin bir daha yaratmasına imkân olmayan bu kentte herkes sorumludur. Bergama’nın UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesine girmesi, yerelden ulusala, tüm kesimlerin sahiplenmesi gereken bir kazançtır.
Türkiye’de bir metre kazı yaptığınızda, binlerce yıllık bir tarihe, etkileyici bir derinliğe ulaşıyorsunuz. Toprağı sadece bir arsa gibi görmekten vazgeçmeliyiz. Bergama’da kültürel bir süreklilik var. Helenistik Dönem, Roma Dönemi, Beylikler Dönemi… Bütün bunlar iç içeyse, oradan akan suyun bir derinliği var demektir. Bu derinliği görmemiz, kazı sonuçlarını da evrensel bir dile dönüştürmemiz gerekiyor.
Mehmet Gönenç
Bergama Belediye Başkanı
Bergama Belediyesi, Tarihi Kentler Birliğinin 2000 yılında başladığı yolculuğuna katılan ilk belediyelerden biri oldu. Bergama, farklı ve özel bir kent; Helenistik Dönemin en büyük uygarlığı Pergamon Krallığının çok öncesine; Kale Tepesinde yapılan kazılarla ortaya çıktığı üzere Arkeik Dönem ve Genç Tunç Çağına kadar tarihlenen Bergama’da 2500 yıl boyunca insan nefesi eksik olmamış. Bergama sokaklarında yürüdüğünüzde bir Osmanlı Dönemi hamamının karşısında oturabilir; Helenistik Dönem köprülerinin üzerinden geçebilir ya da bin yıllar öncesinden miras kalmış bir ritüelle karşılaşabilirsiniz. Kentin çok kültürlü ve çok katmanlı yapısı 2014 yılında UNESCO tarafından da tescillendi; Bergama “Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı” başlığıyla 22 Haziran 2014 tarihinde UNESCO Dünya Kültür Miras Listesine girdi.
Helenistik yontu sanatının en önemli eserlerinden biri olan Zeus Sunağını Bergamalı taş ustaları yontmuş; eczacılığın ve spor hekimliğinin babası Galenos bu topraklardan çıkmış; parşömen Bergama’da bulunmuş; ilk yedi kiliseden biri olan Kızıl Avlu cemaatin toplandığı yer olmuş; Osmanlıca ilk dil kitabının yazarı Bergamalı Kadri çalışmalarını bu kentte sürdürmüş ve elbette değerli kültür insanı Osman Bayatlı kente izini bırakmış… Biz bugün de bu emeği ve zenginliği sürdürmeye çalışıyoruz. O nedenle sizinle burada olmak, bizim için çok anlamlı. Hepinize katılımınız için teşekkür ediyorum.
Hüseyin Avni Botsalı
UNESCO Milli Komitesi Başkan Yardımcısı, Büyükelçi
UNESCO’nun kurucu yasasının 1. maddesinin birinci cümlesi şunu söyler: “Savaşlar, insanların limanlarından, zihinlerinden doğduğu cihetle, barışın mevzilerinin de yine insanların zihinlerinde inşa edilmesi gerekir.” Eğitim, bilim ve kültürden kaynağını almayan hiçbir başarı, hiçbir büyüme, hiçbir gelişme, hiçbir evrimleşme insanlığa barış, huzur, istikrar ve refah getiremez. O nedenle evrensel miras, evrensel kültür kavramlarını yaşatmak hepimiz için vazgeçilmez olmalıdır.
Türkiye’nin bugün 17 Dünya Miras Alanı var. Ama diğer taraftan 72 önemli ve her biri diğerinden kıymetli, geçici listemizde miras alanı olmaya aday yerlerimiz de var. Bununla birlikte henüz geçici listeye girememiş, bazıları keşfedilmemiş alanlarımız, anıt yapılarımız mevcut. UNESCO Dünya Miras sözleşmesi çerçevesinde, yılda artık sadece bir dosyayı kabul ettirebiliyoruz. Sırada bekleyen 71 dosyamızı unutacak mıyız? Bunları beklersek 71 sene sonra mı bunları dünya miras listesine kabul ettireceğiz. Peki, ne yapacağız? Burada denizin bittiği nokta değil, denizin başladığı noktada olduğunuzu anlamamız gerekir. UNESCO bize sadece anahtar veriyor. Dünya listesine girsin veya girmesin, bizim kendi mirasımızı, geleceğimizi keşfetmek, korumak ve yönetmek mecburiyetindeyiz. Bu değerleri, yapıcı bir zihniyetle kucaklamak zevkli ve onurlu bir görevdir.
Osman Nuri Canatan
Bergama Kaymakamı
Tarihi Kentler Birliğine üye 455 belediye var. Bu belediyelerden dördü ile çalışma fırsatı buldum. 2005-2009 yılları arasında Prof. Dr. Metin Sözen’in rehberliğinde ve daha önce Bergama kaymakamlığı da yapmış olan Temel Koçaklar’ın yol göstericiliğinde Sabancı Kent Müzesi, Zinciriye Medresesi ve Kasımiye Medresesinin restorasyon çalışmalarında Mardin’de Metin Sözen ile birlikte çalıştık. Daha sonra Burdur’da kültürden sorumlu vali yardımcısı olarak görev yaptım. Afyon Bolvadin Kaymakamlığı görevinin ardından 2015’ten bu yana Bergama’da bulunuyorum. Bergama’da başımızı kaldırıp baktığımızda Akropol Antik Kentini, arasta kültürünü; ahilik teşkilatını ve esnaf dayanışmasını görürüz. Anadolu toprakları verimli topraklardır. Toplantımızın da verimli geçmesini diliyorum.
“2017 Sonuçları Işığında 2018 Hedefleri ve İçinden Su Geçen Kentler”
Prof. Dr. Metin Sözen
TKB Danışma Kurulu ve ÇEKÜL Vakfı Başkanı
Türkiye’de her ölçekte planlama yapma, bunu bir stratejiye dönüştürmenin olumlu sonuçlarını görüyoruz. Safranbolu ve Bursa iki farklı ölçekte ilk koruma çalışmalarını başlattığımız kentlere en önemli örnek. Özellikle Bursa’da süreklilik kazanan çalışmalarla kale-çarşı-mahalle boyutunda ve havza ölçeğinde bütüncül bir yaklaşımla çalıştık. Somut miras ile somut olmayan kültür mirasını birarada ele aldık. Ülkemizin doğa ve kültür envanterinin oluşması için tüm belediyeler kendi imkânlarıyla dâhilinde üniversitelerle, araştırmacılarla işbirliği yaparak bir seferberlik başlattı. Çünkü bir belediye başkanı da seçildiğinde hangi mirasın evladı olduğunu öğrenmelidir. Bunu özellikle vurguluyorum çünkü kimlik, elimizdeki en önemli başlıklardan biri olmalı. Turizm, bu bilgiler eşliğinde yeniden planlanmalı. Yılların birikiminin genç kuşaklara aktarılması gerekiyor; doğal mirasın değerinin kavranması gerekiyor ki kentlerin geleceği olabilsin.
Doğal değerler kesinlikle korunmalı. Her şey, doğal değerlere dayalı olarak başlamıştır çünkü. Kentler, doğal değerlere bağlı olarak kurulmuştur. İnsanlar, suyun yakınına yerleşmiş, yaşam alanlarını suya yakın kurgulamıştır. O bakımdan Anadolu’da içinden su geçen kentlerde kültürleri oluşturan suyun akmaya devam etmesini sağlamalıyız. İzlediği yolu ve döküldüğü yerleri de korumak zorundayız. TKB üyelerinin 2018’deki hedefi kentlerindeki su kaynaklarının envanterinin çıkarılması olmalıdır. Kentlerimizin içinden geçen nehirler, çaylar, dereler temiz akmalı, kent kimliğinin önemli bir öğesi olduğu unutulmamalıdır. Ege’de Küçük Menderes, Büyük Menderes, Gediz ve Bakırçay’ı bir bütün olarak görmeliyiz. Özellikle Bergama’nın da içinde olduğu Bakırçay Havzasında hangi yanlışları hangi doğrularla değiştirebiliriz sorusunu sormalıyız. Örneğin Kelkit Havzası kentleri başarılı uygulamalar yürütüyor. Bakırçay Havzasında da ortak bir dil oluşturmalıyız. Suyun kaynağında ve döküldüğü yerlerde bulunan tarihi kentlerde, ortak akılla hareket etmeliyiz.
Suyumuzu kirletmek zorunda değiliz arkadaşlar! Kentlerimizde koruma çalışmaları yapıyorsak eğer kentin içinden geçen sularımız da dört mevsim tertemiz akmalı. Bu, bir işbirliği ve ortak dil gerektirir; duyarlılık gerektirir. Setler, duvarlar, yapılaşma, atıklar… Bunların hepsini tek tek konuşmalıyız. Tüm kesimler biraraya gelerek sularımıza hak ettiği değeri göstermeli, ıslah çalışmalarını hızlandırmalıyız. Suyu korumak demek, medeniyetlerin ana kuruluş kaynağında korumak anlamına geliyor. Dün musluktan su içen bir toplumduk, bugün suyu yüzümüze bile vuramıyoruz. Doğal miras zedelendiğinde, tahrip edildiğinde, yok edildiğinde kentlerimiz yaşanmaz hale gelir. Halkın da su kaynaklarının çevresinde nefes alma, sağlıklı vakit geçirmeye hakkı var. Tüm bu düzenlemelerle birlikte 2018 yılında içinden su geçen tarihi kentlerin su kaynaklarını korumasını, halkı bu kaynakların başında buluşturmak için çalışmasını istiyorum. Doğal ve kültürel miras, süreklilik ve devamlılıkla yaşar.
“İçinden Su Geçen Kentlerde Yeni Olanaklar: UNESCO Dünya Mirası Sürecinde Bergama Deneyimi”
Mehmet Gönenç
Bergama Belediye Başkanı
Günümüzdeki Bergama, Bergama Krallığının yönetim merkezi olan Akropol Tepesinin hemen arkasında bulunuyor. Kentimizde Dünya kültür mirası açısından çok önemli olan anıtsal yapılar mevcut: Bir bölümü restore edilmiş olan Traianus Tapınağı; doğal eğimin kullanılmasıyla yapılmış olan ve tarihte hareketli / mobil sahneyi ilk kez kullandığı düşünülen Pergamon Akropol Tiyatrosu; Helenistik dönem yontu sanatının en önemli eserlerinden olan Zeus Sunağının temelleri; Anadolu’da tek yapı ölçeğindeki en büyük yapılardan biri olan Kızıl Avlu; tarihteki üç önemli asklepiondan biri ve psikoterapi, müzik ve suyla tedavi yöntemlerinin ilk kez denendiği Bergama Asklepionu anıt yapılardan birkaçı. Ancak Bergama sadece anıtsal yapılarıyla değil, kitabın yani bilginin tüm coğrafyaya dağılmasını sağlayan parşömeni; farklı kültürlerin izlerini taşıyan sivil mimari örnekleri; bugün hâlâ canlılığını koruyan Osmanlı Arastası ile de önemli bir kent.
Bergama “Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı” adıyla 2014 yılında UNESCO Dünya Miras Listesine girdi. Söz konusu alan içinde yerleşim ve yaşam devam ediyor; alan yönetimi açısından yaşayan bir bölgede çalışmak kuşkusuz kolay değil ama elimizdeki plana göre ilerlemeye devam ediyoruz.
Bergama UNESCO’nun 6 kriterinden 5’ini karşılayan tek kent. Bu, Bergama’nın ne kadar zengin bir kent olduğunu gösterdiği gibi, UNESCO’ya sunmuş olduğumuz dosyanın ne kadar kapsamlı bir dosya olduğunu da gösteriyor.
Çalışmalarımız sürüyor ancak bugünün en büyük sorunu, Akropol ile Tümülüsler arasındaki görsel bağın zaman içinde zayıflamış olması. UNESCO, Tümülüsleri Bergama Kültürel Peyzajının ana öğeleri olarak tanımladı; dolayısıyla o etkileşimin kopmaması ve bu bağın yeniden kurulması gerekiyor. Tümülüslerle ilgili envanter çalışmasına ve bakı noktaları üzerinden yapı analizlerine başladık; Tümülüsler üzerinden tespit edilen belli açılarda imar planı değişikliği yapmayı planlıyoruz.
Bir diğer projemiz olan Selinos Deresi Islah Projesi, derenin taşkın riskine karşın ıslahını, yatak düzenlemesini ve çevredeki kültürel mirasın restore edilmesini, çevredeki niteliksiz yapıların kaldırılarak peyzaj alanının düzenlenmesini içeriyor. Selinos Deresi, kültürel peyzaj alanının da göbeğinde bulunması nedeniyle önemli. Projenin doğduran, dolaylı ve görsel açıdan etkileyici alanları tespit edildi. Proje Tabaklar Hamamı, Ulucami Köprüsü, Topçu Kışlası, Üçkemer Köprüsü, Tabaklar Köprüsü ve günümüzde yıkılmış olan Kazancı Köprüsünü de içeriyor.
Son olarak Yaratıcı Şehirler Ağına başvuru çalışmalarımız sürüyor. Ancak UNESCO Milli Komitesi ilçe olarak başvuru yapamayacağımızı söyledi; söz gelimi Bergama dokumaları için İzmir’in başvuru yapması gerekiyor. Ancak bu yaklaşımın tartışılması gereken bir husus olduğunu düşünüyoruz.
Yaşagül Ekinci
Bergama UNESCO Dünya Miras Alanı Başkanı ve ÇEKÜL Akademi Eğitmeni
Bergama bir kültürel peyzaj alanı olarak UNESCO Kültürel Miras Listesine girdi. Kültürel peyzaj, yerel yönetimler tarafından anlaşılması zor bir husus çünkü korumaya ilişkin kanunlarımızda anıt eser, kentsel ve arkeolojik sit kavramları, tescil ve koruma altına alınması gereken kültürel eser ve doğal miras tanımlarımızın aksine kültürel peyzaj tanımımız yok. Bergama Belediyesiyle yürüttüğümüz çalışmalarda bu eksiklik nedeniyle özellikle Tümülüslerle Kale Tepesi arasındaki bağın kurulmasında sorunlar yaşadık. Selinos Deresinin ıslah projesinde de benzer biçimde kültürel peyzaj kavramını anlatmamız gerekti; bu bölgede neden standart beton duvarların olamayacağını DSİ’ye kültürel peyzaj alanı tanımlaması üzerinden anlattık. Peki, koruma kanunlarımızda tanımlanmamış olan kültürel peyzaj nedir?
Kültürel peyzaj kültürü içerir ama cami, medrese, köprü gibi fiziksel ve tarihi bir yapıyı zorunlu kılmaz. Bu kavramda asıl vurgu, doğal olanadır; kültürel peyzaj doğa ve kırsallıkla ilgilidir. Sözgelimi, insanın ehlileştirmiş olduğu her tarla biraz kültürel peyzaj alanıdır. Ya da Selinos Deresi örneğinden yola çıkarak söyleyebiliriz ki, antik dönemde nehir üzerine yapılmış köprünün duvarları, dereyi bir kültürel peyzaj alanına dönüştürmüştür; çünkü kentin içinden geçen su engellenmeden, kurutulmadan, öldürülmeden kent yaşamının bir parçası haline getirilmiştir. Uluslararası alan da kültürel peyzaja bu noktadan yaklaşıyor. Dolayısıyla zeytinlikler, üzüm bağları, pirinç tarlaları birer kültürel peyzajken, Bergama örneğinde olduğu gibi bazen de bir kent bütün varlığıyla kentsel peyzaj alanına dönüşebilir. Tümülüslerin çevrelediği, dinsel anlamda topografyayı kullanan Bergama, doğa ve üretimi anıtsal yapılarıyla bir bütün olarak yaşatıyor. Kentin UNESCO’daki temsili, bu boyutuyla anlamlı olduğu kadar yüksek sorumluluk da içeriyor. UNESCO içinde sadece doğal ve/veya kültürel miras alanlarıyla yürütülen çalışmalara kıyasla, kültürel peyzaj alanı daha farklı ve zorlu çalışmalar içerir.
Kültürel peyzaj tanımında doğa ve kültürü ayıramazsınız. Bu, tüm kentler için geçerli elbette ancak Bergama örneğinde bu, UNESCO’ya da sunulmuş bir gerçekliktir. Bergama’da bu birleşme evrensel bir değer de yaratıyor. Bergama tüm dünyada özel ve özgün bir yere sahip. Çünkü kültürel peyzajın en anlamlı kısmı, somut olmayan kültürel mirastır. Kentliler, kentin doğal ve kültürel mirasını nasıl kullanıyor? sorusuna vereceğiniz yanıt, somut olmayan kültürel mirası tanımlar. Başa dönerek söyleyecek olursak, 2030 Kalkınma Hedefleri kapsamında–ki Türkiye özellikle somut olmayan kültürel miras noktasında bu hedeflerin oluşturulmasında etkin ülkelerden biridir- Bergama, önemli ve avantajlı bir noktada. Çünkü Bergama somut ve somut olmayan kültürel mirasın değerini bilmekle birlikte, bunu deneyimlemeye de başladı. Deneyimlerden örnekler paylaşmak istiyorum: Güneşin Sofrasında Roman Halkıyla Dayanışma Çalıştayı, Babalık Eğitimi, Aşure, kazı sohbetleri, “Efes ve Bergama Arasında UNESCO Dünya Mirası Yolunda Bisiklet Sürüyoruz” etkinliği ile hasat ve ekin zamanı gibi doğanın döngüsüyle uyum içinde olan birliktelikler bu ve benzeri etkinliklerle birarada yürütülüyor. Keza tarım ve kadın Kooperatiflerinin çalışmaları da bu kapsamda değerlendirilmeli. Bergama’da kentliler kırsal kalkınma çalışmaları başlığı altında da yoğun bir faaliyet içinde. Arıcılıktan küçükbaş hayvan dağıtımına; peynir üretiminden ipek böcekçiliğine; yol yapım çalışmalarından kozak fıstığında kalitenin yükseltilmesine kadar geniş bir alanda, doğrudan kırsal kalkınmaya etkisi olan çalışmalar uzun süredir uygulanıyordu ancak burada önemli bir ayrıntının altını çizmek gerekiyor. Bütün bu süreç, günümüzde geçmişe kıyasla daha iyi yönetilebiliyor değilse de belirgin bir şekilde farkındalıkla çalışılıyor. Yerel yönetim, Büyükşehir Belediyesi ve diğer kurum ve kuruluşlar, Bergama’nın bir kültürel peyzaj alanı olduğunun farkında. Kentlilerin yaşadığı bu alanda gelecek kuşakların daha iyi koşullarda yaşayabilmesi yönünde özel bir ilgi ve farkındalık var. Bu açıdan Bergama, şanslı bir kent; UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesine girmiş olmak da, kuşkusuz bu farkındalığı artıran bir etken.
Hüseyin Avni Botsalı
UNESCO Milli Komitesi Başkan Yardımcısı, Büyükelçi
Böyle bir toplantının bazı somut sonuç çıkarımlarının olması gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle kişisel gözlemlerime dayanarak bazı önerilerim olacak. Napolyon önce Cezayir, sonra Mısır’ı işgal ettiğinde Mısır medeniyetinin derinliklerine muhatap olur. Mısır’daki eserler, Avrupa’daki Roma-Helen kültürel varlıklar ile kıyaslanamayacak kadar üstün. Napolyon bu etkilenişin sonucu olarak seyyahlara, mimarlara ve beraberinde getirdiği ressamlara gördükleri her şeyi resmetmelerini emrediyor. Bu çalışma, sistematik bir şekilde yürütülüyor; insan yapısı kültür varlığı olan her şey belgeleniyor; uzun yıllar süren belgeleme / resmetme çalışmasının “Mısır’ın Tanımı” dediğimiz “Description de l’Egypte” adlı muazzam bir yapıt çıkıyor ortaya. Buradan yola çıkarak ÇEKÜL Vakfı ve Tarihi Kentler Birliğine, bir etüt başlatılmasını önermek isterim. Bütün bir Anadolu coğrafyası, bir açık hava müzesi görünümünde; zengin bir kültür mirasının üzerinde oturuyoruz. İnsan eliyle, insan gözünün algısıyla Anadolu’nun eserlerini gravüre dönüştürme çalışmasını başlatabiliriz. Dünya arşivlerine böyle bir çalışma kazandırabiliriz.
Bu arada Bursa’dan söz etmek istiyorum; Bursa, muazzam bir kendi kendini çoğaltma, zenginleştirme sürecinde. Alan yönetimi ve belediyenin dayanışma içinde sürdürdükleri çok özgün çalışmalar var. Bu çalışmaların en önemli özelliği, halkta aidiyet duygusu yaratılmış olması. Bu sahiplik duygusu, somut olmayan kültür mirasının da gündemde ve dolaşımda olmasını sağlıyor. Fakat standart ve seri üretilmiş ve daha ucuza satılan kopya ürünler, kentlilerin el işi ürünlerinin satışını tehlikeye atabiliyor. Bursa, bu tehlikeyi önlemenin yolunu bulmuş; kültür elçileri çocuklar kentlerine gelen turistlere somut olmayan kültürü aktarıyor. Sokaklarda dolaşan kültürel miras elçileri geleneğinin Bergama’ya da yansıması, iyi bir fikir olabilir.
Bergama’da, Antep’ten sonra belki ikinci en eski heykel atölyelerinden birinin ev sahibi olduğu bir kentte her yıl tekrarlanacak bir uluslararası heykel atölyesi düzenlemek, bir diğer fikir.
Yine Bergama’da uluslararası bir restorasyon atölyesi inisiyatifi başlatılması bir diğer öneri. Gelecekte bu inisiyatifin kurumsallaşarak bir enstitüye dönüşmesi, mevzuat çalışması yapıldıktan sonra da bir ilke imza atarak UNESCO İkinci Kategori Merkezine dönüşmesi… Bu kavram; UNESCO’nun tanıdığı ve tüm dünyanın kayıtlarında yer alan uluslararası iletişim kapısı ve bilimsel eğitim merkezi anlamına geliyor. Biz bunu daha önce yapmak istemişiz ancak mevzuat nedeniyle başaramamışız; bugün şartlar değiştiği için araştırmalara bugünden başlayarak bu çalışmayı sonuçlandırmak mümkün olur.
Yaşayan İnsan Hazineleri kavramı da UNESCO’nun kavramlarından bir diğeri… Bergama’da yaşayan ve 80’li yaşlarında olan parşömen ustamızın –şayet değilse listede olması sağlanabilir. Somut olmayan kültür miras envanteri çok önemlidir; her kentin kendi evrilişi içinde zenginleştirici etkisi olan bir alandır. Bu mirasın kayda alınması gerekir.
Son olarak, bizi dünyaya anlatacak olgunlukta ve kalitede yayınlarla da somut ve somut olmayan kültür mirasımızı tanıtmak, bunu yapmaya yetkin isimlerin çalışmalarını uluslararası platforma armağan etmek bir gereklilik olduğu gibi, barış ve medeniyete de hizmettir.