Panel Yöneticisi: Prof. Dr. Arsın Aydınuraz-UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Başkanı

Katılımcılar: Hasan Canpolat-Sivas Valisi, Ahmet Tanyolaç-Vakıflar Genel Müdür Yardımcısı*, Başaran Ulusoy-TÜRSAB Başkanı, Şenol Aydemir-Kültür ve Turizm Bakanlığı Tahsisler Daire Başkanı, Dr. Yusuf Örnek-VASCO Turizm Seyahat Acentesi Genel Müdürü, Oktay Ekinci-Mimarlar Odası Genel Başkanı

Değerlendirme: Prof. Dr. Metin Sözen-TKB Danışma Kurulu Başkanı

 

Hasan Canpolat-Sivas Valisi

Kültür mirasının algılanmasında farklı bir bakış açısı oluştu. Kültürü katı, durağan değil de akışkan, canlı bir unsur olarak görmek ve bu yaşayan unsurun bir parçası olarak hissetmek şeklinde bir bakış açısı. Kültürü tarihsel bir nehir olarak düşünürsek Anadolu’da bu nehrin yatağı…

Bina-sokak ölçeğinde korumacılık 80’lerden sonra egemen anlayıştı. Tarihi Kentler Birliği sonrasında olay kent ölçeğine dayandı. Belediye başkanları, il yöneticileri bu toplantılar sayesinde daha üst seviyeye çıkıp konuya bakmaya başladılar. Ve şimdi de burada yaptığımız toplantıyla, anlayışımız şehirlerin üstünde havza ölçeğine taşınıyor. Bu anlayışın ulusal ve uluslararası ölçeğe taşınmasını da umuyoruz.

Geçmişten geleceğe akan nehir olarak nitelendirdiğim “kültür”, bizim çizdiğimiz ülke sınırlarına bağlı değil. Havza ölçeğine bakışta bazı eksiklikler hala var. Kent planlaması konusu sıkıntılı… Bu konuya yeni bir boyut getirmemiz gerekiyor. Bunun yanı sıra, il fiziki planlaması da eksik… Bir de, yasalarda dahi olmayan “havza ölçeğinde planlama” önem kazanıyor.

Bölgesel düzeyde kaynak yaratacak bir düzenleme gerekiyor. Belediyelerin ve özel idarelerin bütçesinde tarihi eserlerin korunması için zorunlu pay ayrımı gerekiyor. Tarihi Kentler Birliği kültür mirasının korunması konusunda önemli bir aşama kaydetti, başarılı oldu. Doğal mirası da Tarihi Kentler Birliği gündemine almak gerekiyor. Bence bu da önemli. Doğa ve kültürün beraber ele alındığı yapılanmaya en iyi örnek Kelkit Havza Birliği’dir. Önümüzde Yukarı Fırat Havzası, Batı Karadeniz Havzası Birliklerinin kurulması çalışmaları var. Bu oluşum içinde bulunan belediye başkanları kendi kentindeki mimari üsluba havza boyutunda, ortak mirasın bir parçası olarak bakmayı öğreniyor.

İpekyolu’nun sadece koruma değil ekonomik boyutu da vardır. Bu boyut turizmin kültür içerisinde eritilmesinden geçiyor. Kapadokya, Safranbolu’yla beraber kültür turizminin geliştiği en önemli alanlardan biri. Zannedersem Kapadokya’ya yılda 1.1 milyon turist geliyor. Bu turistleri bir şekilde buraya hiç de uzak olmayan Tokat, Sivas ve Kayseri’ye götürmeliyiz.

Başaran Ulusoy – TÜRSAB Başkanı

Çevreyi, medeniyetlerin bırakmış olduğu kültür varlıklarını koruyarak onlardan para kazanmak istiyoruz. Dünya Turizm Örgütü’nün belirlediği en önemli beş turizm türünün ikisi kültür turları ve macera turlarıdır.

Önceki yıllarda doğunun keşfedilmemiş turları vardı. Keşfedilmeye başlandığında bunlar doğudan batıya gönderildi. İpekyolu bir taşıma, seyahat yoludur ama kültürleri birleştirir, medeniyetleri birleştirir. Turizmci olarak, İpekyolu’nun faaliyete geçmesi için hayal ürünlerini en iyi şekilde pazarlamamız gerektiğini düşünüyorum. Biz ürünümüzü ve çeşidini çoğalttığımızda çok önemli bir adım atmış oluyoruz. Dünya Turizm Örgütü’nün 1990 yılında yaptığı toplantıda İpekyolu Projesi’nin, 1994 yılındaki toplantıda da Çanakkale Projesi’nin hayata geçirilmesi kararlaştırılmıştır. Bu projeler uzun vadeli ama kazanımı çok yönlü olan bir çalışmadır.

Turizmin devlet politikası haline gelmesini istiyorum. Yaşayan tüm medeniyetlere sahip çıkmalıyız. Seyahat Acenteleri Birliği olarak ülkenin tanıtımında, iç pazardaki ürünlerin çoğalmasında etkili olmaya çalışıyoruz. Artık dünyadaki turizm ülkeleriyle boy ölçüşüyoruz.

Avrupa Birliği diyoruz… Osmanlı medeniyeti geleneğinden gelip demokrasi geleneğini içine sindiren bir ülke, inanıyorum ki başarıyla yoluna devam edip bu birliğin içinde yer alacaktır. Onların bize ne kadar ihtiyacı varsa bizim de onlara o kadar ihtiyacımız vardır.

Şenol Aydemir-Kültür ve Turizm Bakanlığı Tahsisler Daire Başkanı

Bildiğimiz gibi belli bir dönemin, yerin kültürel-tarihi özelliklerini günümüze taşıyan eserler, antik şehir kalıntıları kültür turizminin en önemli öğelerini oluşturmaktadır. Kültür turizmi özellikle son dönemlerde Türkiye’de kurumsallaşmasını sağlayabilmiş, özel sektörün önem verdiği bir yatırım alanı haline gelmiş, yeni bir anlayıştır.

Dünya Turizm Örgütü’nün araştırmalarına göre önümüzdeki 20 yılda kültür turizmi birinci sırada ve en fazla gelişme gösteren turizm türleri arasında yer alacaktır. Avrupa’ya baktığımızda yaş ortalamasına göre üçüncü kuşaklardaki turizm hareketinin artması öngörülmektedir. Bu, Avrupa’dan doğuya doğru kültür turizmi potansiyelinin geleceğini göstermektedir.

Türkiye’de kültür turizmine ihtiyaç duyuyoruz. Medeniyet toprağı olması nedeniyle Türkiye’nin kültürel ve tarihi özellikleri avantajlar sağlamaktadır. Bu avantajları kullanmak, kültürel varlıkların yaşaması, bundan sonraki varlığını sürdürebilmesi açısından da önemli. Turizm sektörü ile bağlantılı olarak kültürel mirası korumayı düşünüyoruz. Turizm sektörü bulunduğu alanı destekleyen ekonomik bir sektördür.

Kültür turizmi, yerel, kültürel değerlerin küreselleşme karşısında yok olmasını engelleyici bir özelliğe sahip. Biz bu varlıklarımızı geçmişten aldık, turizmle koruyacağız ve gelecek nesillere aktaracağız.

Dr. Yusuf Örnek-VASCO Turizm Seyahat Acentesi Genel Müdürü

30 yıl önce bu sıralar bir İpekyolu turu rehberiydim. Japon turistleri İran sınırından alıp İstanbul’a İpekyolu’ndan getiriyordum. 30 yıl sonra böyle bir turu sadece Türkiye’de yapabilirsiniz. Siyaset, din ve terör nedenlerinden ötürü bu turu Hindistan’da, Afganistan’da yapmak mümkün değildir ama Türkiye’de hala yapıyoruz ve ileride de yapmaya devam edeceğiz. İpekyolu, kültür yoludur ve o şekilde kalacak.

30 yıl önce sadece kültür turizmi vardı. Kıyılar boştu, yapılaşma yoktu, yatırım yoktu, iç göç yoktu, turist sayısı da sınırlıydı. Kıyılarda biz bizeydik, ören yerleri ve müzelerde ise çoğunlukla turistler vardı. Kültür turizmi bugünlerde her geçen gün daha çok gündeme gelmeye başladı.

Son 15-20 yıl içinde kitle turizminde bir yetersizlik, bir problem alanı olduğu keşfedilmeye başlandı. Kitle turizminin açmazlarının ortaya çıkmasıyla kültürün ihmal edildiği ortaya çıktı. Kitlenin albenisine, döviz girdisine, istihdamına kapıldık, kültürü araç haline, çeşni haline getirdik. Bunun sonucunda kültür turizmcileri savunmaya geçtiler ve kitle turizminin kültüre verdiği tahribatı dile getirmeye başladılar.

Turizm kültürel mirasın korunmasında bir araç haline getirilebilir mi? Bana kalırsa sorulması gereken en önemli sorulardan biri bu. Kitle turizminin yan ürünü olan kültür, turizmle yeniden ortaya çıkarılabilir mi? Biz Türkiye’de kültür turizmi markası yaratabilir miyiz? Anadolu’da olmanın vizyonu nedir? Turizm sayesinde yaşanabilir kültür ortamları yaratabiliriz. Bugünden itibaren karar sürecine, araştırma sürecine turizmciler dahil edilmeli. Bunun için gerekli birikim ve donanıma sahibiz.

Turizmci gözüyle modern kültür turizmi çerçevesinde “İpekyolu-Kültür Yolu”na nasıl bakabiliriz? Modern kültür turizmi eskiden olduğu gibi değil artık. Eskiden kültür turizmi sanat tarihçilerini, arkeoloji ile ilgilenenleri ve belli bir yaşın üzerindekileri kapsardı. Modern kültür turizminde ön plana çıkan ve arka plana itilen faktörlerden bahsetmek istiyorum. Ön plana duygusallık çıkıyor. Görme, işitme, estetik, dokunma ve koku… Akıl, bilgilenme arka plana itilmiş. İkinci ön plana çıkan ise, yaşayan insanlar, buluşma.

İpekyolu söz konusu olduğunda, kültür turizmi bu çerçevede görüldüğünde turizmci olarak ne bekleyebiliriz:

1. Olağanüstü yapıların duruşu. Olduğu gibi, sade, yapayalnız, sapasağlam bir yapı.
2. Böyle bir yapının gezilebilir, görülebilir olması. O yapının içinde hayal gücünü kullanabilmek, hayret edebilmek, çok kısa bilgi alabilmek, dinlenmek, basit ihtiyaçları giderebilmek.
3. Ticari işlev. Sınırlı ticaret, özgün eserler, terbiyeli müzik. Mutlaka o yörenin insanına katkıda bulunabilmesi, sürdürülebilirlik…
4. Turistik ticari işlev.

Bana göre modern kültür turizmi anlayışında bu maddelerden üçüncüsü turizmin markası olur. “İpekyolu-Kültür Yolu” Türkiye’nin önemli bir turizm markası olabilir ama turizmcilerin bakış açısının biraz daha göz önünde bulundurulması gerekir.

Oktay Ekinci-Mimarlar Odası Genel Başkanı

Bu proje tek başına bir kültür veya turizm projesi değildir. Anadolu halkını buluşturan bir kalkınma projesidir. Evrensel boyuta ulaşabilmek için ulusal işlevini doğru ve net tanımlamak gerekir. Bu olgu, turizmin Anadolu halkıyla buluşturulması projesi olabilir. Ben kendi adıma kültür turizmini Anadolu kültürlerinin misafir kültür ile tanışması, yerel kültürlerle misafir kültürlerin karşı karşıya gelmesi, yerel kültürlerin ev sahibi olgunluğu ile turizme işlerlik getirmesi olarak görüyorum. Ev sahibi olma kimliğini yitirdik. Hep bir şeyler pazarlamaya çalışıyoruz, ağırlamaya çalışmalıyız.

1987’lerde sadece akademisyenler ve uzmanlar vardı. Bu süreç, “acaba restorasyon nasıl olmalı”, “hangi handan başlamalı” vb gibi sorularla, teknik tartışmalarla geçti. Konu bir kervansarayın nasıl restore edileceği değil, neden restore edileceğidir. Nasıl restore edileceğini bilen binlerce uzmanımız var artık. Eğer Anadolu halkının, Anadolu insanının kalkınmasına hizmet etmiyorsa, yerel halkın kalkınmasına hizmet etmiyorsa turizm, turizm geliri, ekonomi yerel halkın kalkınmasında kullanılmıyorsa, halk bu nimetten faydalanmıyorsa biz bu işi götüremeyiz. Tarihi Kentler Birliği bu açıdan büyük bir şanstır. Yerel yönetimler eliyle, sivil toplum kuruluşları eliyle, akademisyenlerin bilimsel yol göstericiliği altında, ama politikaları halkın beklentilerine, halkın kalkınmasına öncelik veren anlayıştaysa “İpekyolu-Kültür Yolu” projesi önemlidir. O yüzden ben bu projeye ekonomik bir proje olarak bakıyorum. Amacımız halkın refah seviyesini yükseltmektir. Bu yapıyı, inşa spekülasyonuna bağlarsak bu işin sonu kimliksiz toplum demektir. O nedenle yerel yönetimler fuarlar düzenlemelidir. Kültür fuarları, ticaret fuarları düzenlenmelidir. Bunun karşılığı çok yıldızlı tesisler değil, aile pansiyonculuğudur, bunun karşılığı kentlerdeki evlerin pansiyon haline getirilmesidir.

Son olarak, güzergaha baktığımızda, gerçekten çok önemli bir güzergahın ayrıntılarını bu projede pilot proje olarak ele almalıyız. Eğer ilk kol Kars’tan geliyorsa Kars kapısı açılmalıdır. Kafkas halkları bu turizme katılmalıdır. Eğin ve Kemaliye kültürlerinin İpekyolu havzasını kalkındıracak o kadar çok verimlilikleri var ki bu projede kesinlikle yer almaları gerekir. Tokat, Erbaa, Kelkit Vadisi, Amasya’ya baktığımız zaman İpekyolu kavramını destekleyen yerel kalkınma projelerini görüyoruz.

İpekyolu aslında Anadolu halkının tarihsel kültürünün iyi değerlendirilmesiyle gerçekleşen ekonomik bir projedir. Tarihi Kentler Birliği’nin, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın, yerel yönetimlerin, UNESCO’nun, meslek odalarının birlikte oluşturacağı bir dayanışmanın önümüzdeki 10 yıl içinde bir İpekyolu havzası yaratabileceğine inanıyorum. Biz bunu bu şekilde gündeme getirmezsek dünya başka şekilde getirecektir.

Hasan Canpolat-Sivas Valisi

“İpekyolu-Kültür Yolu” kavramı çok önceden gündeme gelmiş ama her şeyin bir zamanı var, demek ki şimdiymiş. Bu söylenenler bu salonda kalacak mı? Önemli olan söylenen şeylerin hayata geçirilmesi. Hayata geçmesi için küçük önerilerim var. Birincisi, ulusal düzeyde havzalar iyi belirlenmeli, tur güzergahları iyi belirlenmeli, eserlerin fonksiyonları iyi belirlenmeli. Hamamıyla, camisiyle, kervansarayıyla bir bütünlük var. Fonksiyonların birbiriyle iyi ilişkilendirilmesi lazım. İşletmecilik anlayışı iyi olmalı. Bütün bunlar nasıl yapılacak? Bütün tarafların bir araya gelerek çalışma başlatması gerekir. Bir stratejik planlamanın yapılması, Kültür Bakanlığı, üniversiteler, yerel yönetimler, özel sektör, sivil toplum kuruluşlarının bir birlik altında toplanması ve zamana bağlı olarak planlamanın yapılması gerekiyor. Ondan sonra herkes üzerine düşeni yapacak. Sadece hanlar, köprüler değil, geniş bir hat olarak düşünmek lazım. Bu güzergah üzerinde bulunan doğal varlıkları da bu işin içinde düşünmek lazım. Biz güneşimizi satmıyoruz. Önce kültür turizmi vardı, sonra güneş eklendi.

Sivas’ta il çapında stratejik planlama yapmaya çalışıyoruz. Bu planlama ilin tamamını kapsayan bir planlama. Araştırma merkezleri, restorasyon merkezleri gibi çeşitli merkezler ortaya kondu. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden öncelikli olan eserler öğrenildi. Bu sene tarihi eserler ayağa kalkacak. Gökmedrese’nin onarımı, Divriği Ulu Cami’nin onarımı başladı. Konaklar, hanlar ayağa kalkıyor. Altyapı yavaş yavaş hazırlanıyor. Sivas’ı müzeler kenti haline getirmeyi düşünüyoruz. 15’e yakın müze ortaya çıkacak. Kayseri, Sivas, Tokat bir havza olacaksa, Sivas buna 2005 sonundan itibaren hazır olacaktır diyorum.

Başaran Ulusoy-TÜRSAB Başkanı

Yaşamadığınız yer ziyaretçi ağırlayacağınız yer değildir. Gelen ziyaretçileri havalimanını görüp otelde kaldıktan sonra geri dönmeleri değil, esnaftan alışveriş yapılan, folklorun görüldüğü bir turizm anlayışının önemli olduğuna inanıyorum. Bu ülke dinlerin yayıldığı bir ülke. Kültür turizmine, kültür turlarına ağırlık verip ekonomiye ne şekilde entegre edeceğimizi düşünmeliyiz.

Prof. Dr. Metin Sözen-Tarihi Kentler Birliği Danışma Kurulu Başkanı

Bu projenin başlığı gerçekten “İpekyolu Kültür Yolu”ndan çok kalkınma yolu olmalıdır. Kültür turizmi sözcüğü burada konuşanların ağzından hiç eksik olmadı. Anadolu medeniyetlerini dolaştık. Kültür kavramlarını ve bunu yaşayan insanların geliştirdiği gelenekleri kapsıyordu gezi… Derinleşen, çeşitleşen, altüst eden bir birikimle karşı karşıya kaldık. İpekyolu Anadolu yoludur. Biz bugün şunu söylemeye çalışıyoruz: Hiçbir doğruyu beraber olmadan üretme şansımız kalmamıştır. Para her gün bulunur, kurumlar arası ilişkilerde her gün bütçe yaratılabilir ama ortak akıl birliği olmadıkça yarın yoktur. Onun içinden kültür geçer ve kültür olmadıkça turizm onun kalkınma modeli olamaz.

Konuşmacılar, beraber olmayı, beraber düşünmeyi, çağın önünde düşünmeyi, çağın önünde düşünmenin getirdiği bütün kültür yollarının kapsamını ve kişiliğini önümüze koyup soğukkanlı irdelememiz gerektiğini söylediler. Bir toplumun yeniden  düşünmesini, kendisini yönetmesini ve Tarihi Kentler Birliği’nde artık taraf bırakmayan siyasetin ülke siyaseti olması gerektiğini söylediler.

Ana başlıklarda buluşmanın tek taraflılık olduğunu söylemiyoruz. Beraber olmanın taraf olduğunu söylüyoruz. Düşüncemiz ne olursa olsun büyük kavramlarda, uygarlık denen olguda tek bir taraf vardır. O da dünün birikimleriyle bugünkü aklı buluşturmaktır. O yüzden bütün konuşmaların verdiği ortak bilgi şudur:

1. Ortak aklın gündemini oluşturalım, ikinci bir platform oluşturalım, bir gündem oluşturalım.

2. Gündemin başlıklarını, bu ülke insanının kendisini tanımasına yönelik bir kalkınma projesi olduğunu, bulunduğu yerdeki insanların kendilerini geliştireceği bir ağ kuralım.

3. Yerinden kopmamış insanlarla el sıkışan dünya halklarını gelip burada buluşturalım.

Burada daha somut bir şey var, kutlanacak kişiler var. Diğer kentlerde yaptığımız toplantılardan sonra geldiğimiz nokta şu: Eğer biz düşüncemizin bizden ötesini düşünmüyorsak, o zaman bu halkı düşünmüyoruz anlamına gelir. Krizler, terör, insanları birbirinden uzaklaştıracak ne varsa yapıldı. İçeriden ve dışarıdan beraberliğin sınırları zorlandı. “İpekyolu Kültür Yolu” projesi Anadolu insanının beraberlik projesi olacaktır.

Tarihi Kentler Birliği ile, diğer kurum ve kuruluşlarla, merkezi hükümetle ve onun yeni temsilcileriyle karşınıza yeniden ipek gibi bir yol koyuyoruz. Bu aklın, belleğin, buluşmanın, Anadolu’nun bugün size sunduğu güvendir. Evrensel bir boyutla, kısa-orta-uzun verimli gerçek evrensel boyuta akacak planlama anlayışının burada, şu gördüğüm inançlı insanlarla yeteri kadar çabuk yapılacağına inanıyorum. Dört yıl önce bu insanlar bir araya geldiler. Bugün belediye başkanları yerlerinden kalkmayarak, telefonlarını kapatarak bir arada oturuyorlar. Burada oturup sonuna kadar yeni aklı arıyorlar, yeni beraberliği arıyorlar, yeni bütünlüğü arıyorlar… Bu projenin bir uzmanlar projesi olmadığını bilim insanları görsünler. Bu projenin geçtiği her yerdeki okul bizim eğitim alanımızdır. Buraya sabah kırmızı gömleklerle çocuklar geldi. ÇEKÜL’ün UNESCO ile yürüttüğü eğitim projesinin çocukları burada hepinizi dinlediler. O çocuklar yarın burada olmayacaklarsa süreklilik olmaz.

Paranın Türkiye için çok önemli olmadığına inanıyorum. Kayseri’de konuşuyorum, paranın çok iyi değerlendirildiği bir kentte. Paranın doğru, büyüyebilir olarak üretilmesi doğru bir planlama, doğru bir zamanlama ile olabilir.


*Ahmet Tanyolaç’ın sunumu en yakın zamanda siteye yüklenecek!