Tarihi Kentler Birliği yılın son Seminerini Kütahya’da düzenledi. 15. yılını kutlamaya hazırlanan TKB, her yıl seçtiği farklı konuları üyelerinin gündemine getiriyor. Endüstri mirası, Cumhuriyet mirası, arkeolojik miras, somut olmayan kültürel miras, kırsal miras, kent müzeleri, kent envanterleri gibi pek çok farklı başlık altında toplantılar düzenliyor, yayınlar hazırlıyor.

2014 yılının son toplantısı Kütahya Belediyesinin ev sahipliğinde “Kale-Çarşı-Mahalle Bütününde Ekolojik Yaklaşımlar” başlığı altında yapıldı. Kütahya Seminerinde, son yıllarda özellikle yerel yönetimlerin gündemine girmesi gereken ekolojik planlama, Gaziantep için hazırlanan “Ekoloji Odaklı Vizyon Planı” üzerinden incelendi. Küresel ısınma, endüstriyel kirlilik, ekoloji gibi kavramların konuşulduğu seminer açılış konuşmalarıyla başladı.

IMG_6514

Kamil Saraçoğlu / Kütahya Belediye Başkanı

Hititler, Frigler, Lidyalılar, Persler, Makedonlar, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Germiyenoğulları ve Osmanlı İmparatorluğunun ağırladı topraklarda yaşıyoruz. Evliya Çelebiye göre 72 burcu bulunan kalemiz, şehrin tam ortasında Türkiye’nin en iyi korunmuş kalelerinden biridir. Kütahya, yer altı ve yer üstü kaynakları bakımından zengindir. Sahip olduğu 33 kaplıcayla bir termal kenttir. Tarihçilerin ikinci Efes olarak adlandırdıkları Aizona antik kalıntıları Çavdarhisar ilçemizdedir. Burası aynı zamanda dünya tarihinin ilk borsasıdır. Tiyatrosu, stadyumu ve en iyi korunmuş Zeus Tapınağı burada yer alır. Mevleviliğin Konya’dan sonra ikinci önemli merkezi Kütahya’dır.
Çininin başkentidir. İçi ve dışı tamamen çinilerle kaplı çinili camimiz dünyada eşi benzeri olmayan bir yapıdadır.
Gelecek geçmişten güç alıp değerlerin üzerine değer katıldığında anlam taşır. Tarih bir şehrin kimliğinin en önemli parçasını oluşturur. Gelecek ise ancak bir şehrin kimliği üzerinde yükselir ve var olur. Gelecek nesillerin de tarihi şehrimizin farkına varmaları için yapılacak her çalışmayı destekliyoruz. Biz de şehrimizin tarihi yapısını koruyarak geleceğe taşımak konusunda çaba göstermekteyiz. Kütahya Şehir Kimliği Tanıtım Çalıştayı ve Tarihi Kentler Birliği Toplantısı olarak yaptığımız bu iki önemli organizasyonun şehrimizin sahip olduğu değerlerin farkına varılması ve kentimizin bu yönde geliştirilmesi için önemini vurgulamak isterim.

IMG_6843Yusuf Ziya Yılmaz / TKB ve Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı
Tarihi Kentler Birliğinin yılın son toplantısını Kütahya’da yapıyoruz. Bu son toplantı bir bakıma geçmişi hatırlatmak, 2015 yılı hedeflerimizi belirlemek açısından da büyük önem taşıyor. Tarihi Kentler Birliği kurulduğu günden bugüne hep farklı konuları üyelerinin gündemine getirmeye özen gösterdi. Kütahya Seminerinde de ekolojik yaklaşımlar konusunu gündeme taşımaya karar verdik. 2015 yılında bu konuyu toplantılarımızda işlemeye devam edeceğiz. Birliğimizin 14 yılına baktığımızda, öne çıkardığımız konularla ilgili üyelerimizin aktif çalışmalar yürüttüğünü ve olumlu sonuçlara ulaştığını gördük. Bu somut sonuçlara bakarak, yaptığımız Seminer ve Buluşmaların bilgi, tecrübe paylaşımı için ne kadar değerli olduğunu söyleyebiliriz. Bu yıl 13.sünü düzenlediğimiz Özendirme Yarışmasına üyelerimiz 50 proje ile başvurdu. Yarışmaya katılan tüm projeleri her yıl bir yarışma kataloğunda bir araya getiriyoruz. YAPEX Fuarına iki yıldır destek oluyoruz ve bu yıl ödül törenini Antalya’daki fuar alanında gerçekleştirdik. 2015 yılında da kültürel miras alanında çalışanlarla sektörde yer alan firma ve uzmanların buluştuğu, çok değerli paylaşımlarda bulunduğu fuara destek olmaya devam edeceğiz. Kütahya’da gündeme getirdiğimiz ekolojik yaklaşımlar, önümüzdeki yıllarda hem toplantılarımızda, hem destek verdiğimiz fuarlarda hem de kurduğumuz uluslararası işbirliklerinde bilgi ve tecrübe paylaşımı yapabileceğimiz temel başlıklarımızdan biri olacak.

 IMG_7017Prof Dr. Metin Sözen
TKB’yi ilk kurduğumuz yılarda bazı çevreler, bu birliğin çok verimli olmayacağını düşünmüştü. Fakat Tarihi Kentler Birliği 15. yılına geldi; tarihi kentlere baktığımızda ne kadar yol aldığımızı görebilirsiniz. Eğer siz mirasın sahibi olan hemşerilerinizle beraber kentinizi ayağa kaldıramazsanız, uluslararası dayanışmalardan, fonlardan alacağınız paralar çok iş görmez.

Sahibi olmayan şehrin yarını yoktur. Burada 60. yılımı kutluyorum. Çoğunuz o zamanlar yoktunuz, çocuktunuz. Kütahya’nın nereden nereye geldiğinin çok iyi bilinmesi gerekiyor. Bu kentin koruma planı yoktu. Neyin, ne zaman, ne nitelikte korunacağının planı yoktu. 70’lerde Bursa’dan ve diğer kentlerden yardım alarak, her sokağın, her evinin iki cephesini de çizerek, bu şehrin önemini ve büyüklüğünü ortaya koyduk. Cami, han, hamam… Evet bu mekanlar kutsal mekanlarımız.  Ama evimizin de kutsal olduğu bilinci yoktu. Sivil mimarinin büyük değerinden insanların haberi yoktu. Evlerimizin kentte kattığı dinamikten haberi yoktu.

Eğer bugün Kütahya’da evler hala ayakta duruyorsa, o yıllarda verilen ekmelerin, kararların sonucudur. O yıllarda Kütahya’da koruma çalışmalarını başlatmasaydık, isteyen istediği yere apartman yapacaktı. Oysa Kütahya bir kültür kentidir. Kütahya yazarı-çizeri bol bir kenttir. Başka kültür odaklarına benzemez! O açıdan kültür mirası Kütahya’da bütüncül koruma başlığı altında Bursa ile aynı zamanda devreye sokulmuştur.
Kültür daraltmaya gelmez. Genişletmek, yaşatmak, içinden başka değerler çıkarmak ve geleceğe büyüterek o mirası taşımak gerekir. Ama daraltılmak istenilen sınırları tampon bölge ilan ettik. Tampon bölge nedir? Anlaşılıncaya kadar dokuyu kurtarmış olduk. O yıllarda pek çok binanın yıkım kararının alınabileceği kilit bir olaydan bahsediyorum aslında.
Sayın Başkan her şeyi anlattı, fakat anlatılmayan bazı şeyler var. Buraların ilk kurul başkanı bendim. Eski Hükümet Konağı üzerinde çok durdum. 15 il bana bağlıydı. Toplantıları belediyede ve halkın önünde yaptım. Halktan ne saklayacağız ki? Kararları birlikte aldık. Planı onlarla tartıştım. Arkada kimsenin dedikodu yapacağı bir hal bırakmadım. Plan demek açıklık demektir! Tarihe saygılı, demokratik bir sistemi uygulamak zorundayız. O yüzden Kütahya bu badireden biraz olsun kendini kurtardı.
Eski dostlarım, bunu bilen Kütahyalıların çoğu rahmetli oldu; onları saygıyla anıyorum. Ruhları şad olsun. 70’lerde planla başlayan bu koruma hareketi sayesinde şimdi belediye başkanlarının saygıyla sahiplenebileceği bir kent dokusu var.
Yeni seçilen arkadaşlara şunu söylemek istiyorum. Gidenin arkasından konuşmayın! Bu mirası ben devraldım. Daha ileriye götüreceğim deyin. Kimsenin hayatı bir kentle başlamaz, kentin hayatı da onunla başlamaz! Arkanızda iyi izler bırakırsanız zaten yaşarsınız. O bakımdan sürekliliğin Tarihi Kentler Birliğinde temel mesele olduğunu bilmek zorundayız.
Kütahya’nın içinden akan dereyi kapattık. Alttan geçen suyu iki tarafa vurduk. Akıldan geçen her şey yapılmaz! İçinden su geçen bu kenti kapalı havza haline getirmeye hiç gerek yoktu! Kütahya’da el atacağınız her şeye korkuyla ve dikkatle el atmak zorundasınız. Tarih ve doğa size ne veriyorsa onun altını dikkatle çizmek zorundasınız!
Kültürel kimliğinde yeşilden kopmadan, bahçesinde çiçeğiyle, böceğiyle yaşayan bir kentin, kentlilerin, birbirine yapışmış, kavgalı binalarda, beton yığınlarının arasında yaşadığını görmek, acı verici. Kütahya’nın miras zengin ve zengin kalmak zorundadır. Bu toplantıya katılan herkes bu süreçten sorumludur.
Bizim hedefimiz alan yönetiminin doğru yapılmasıdır. Alan yönetimi olmayan kent bütüncül bakamaz. Topal bakar, buradan sıksan, oradan yanlış fışkırır. O bakımdan Tarihi Kentler Birliği 2015 yılını sizlerin alan yönetimi eğitimine göndereceğiniz uyanık uzmanlarınızla yeni bir eğitim dönemine girecek.
Bu eğitime herhangi bir insanı göndermeyin. Hızla yetişecek, hızla sonuç almanızı sağlayacak ve hızla uluslararası olanakları kullanacağınız birikimli insanları gönderin. Bazen ihmal ediyorsunuz ve programa iyi bakmıyorsunuz. ÇEKÜL Akademi eğitimlerinde 2 binin üzerinde kişi yetiştirdik. Bazı belediyelerin çok ileri gittiğini görüyoruz. Bu eğitimleri bir avantaja çevirmelisiniz.
Kalkınma ajanslarında kültürel kimliği ortaya çıkarmak öncelikli olmadıkça, destek verilen projeler istenilen büyüklüğü yaratamaz. Para verdiğin yerin yüzünü temizleyemezsen içindeki esnafın kazancı büyütemezsin. Kültür öncelikli kalkınmada ajansların gözünü açması gerekiyor. 25 sene parlamentodaydım. Bazı konularda ajansların kurulmasına karşı çıktım. Ajanslar, kültür öncelikli kentler için para döngüsünü kullanmak zorunda.
Yemek saati geldi. Bunları niçin sizi aç bırakarak konuşuyorum? Çünkü bunları yaparsanız ancak doyarsınız. Hepinizin karnı doysun istiyorum.

IMG_6196

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kale-Çarşı-Mahalle Bütününde Ekolojik Yaklaşımlar

Oturum Yöneticisi: Yusuf Ziya Yılmaz – Tarihi Kentler Birliği Başkanı / Samsun Büyükşehir

Belediyesi Başkanı

Erden Güven- ÇEKÜL Vakfı Yüksek Danışma Kurulu Üyesi / Mimar

“Küresel Isınma, Ekoloji ve Ekolojik Planlama Yaklaşımları”

Mithat Kırayoğlu – ÇEKÜL Vakfı Başkan Yardımcısı / Mimar

“Türkiye’de Kale-Çarşı-Mahalle Bütününde Koruma; Yarım Yüzyılda Alınan Yol”

Metin Türktüzün – ÇEKÜL Vakfı Temsilcisi / Kütahya Müzesi Müdürü

“Kütahya ve Yakın Çevresinde Doğa ve Kültür Bağlamında Son Gelişmeler”

Prof. Dr. Cengiz Işık – Başkent Üniversitesi Öğretim Üyesi/Arkeolog

“Yerel Yönetimler ve Bölge Koruma Kurulları İşbirliği”

 

IMG_6918
Erden Güven

ÇEKÜL Vakfı Yüksek Danışma Kurulu Üyesi / Mimar

“Küresel Isınma, Ekoloji ve Ekolojik Planlama Yaklaşımları”
Erden Güven konuşmasına küresel ısınmayı anlatarak başladı. Hızlı ve kontrolsüz tüketim, artan nüfus, sanayileşme, sera gazları, endüstriyel kirlilik ve fosil yakıtların küresel ısınma üzerindeki etkilerini anlattı. Özellikle tüketim yavaşlaması gerektiğine değindi. Erden Güven konuşmasına, ekolojik planlama anlayışı ile şekillenmiş ve özgünlüğünü ortaya koymuş kimlikli bir kent ve destinasyon merkezi yaratmak amacıyla Gaziantep için hazırlanan “Ekoloji Odaklı Vizyon Planı Fikir/Konsept Projesi” nin detaylarını anlattı. Tarımsal üretim alanlarını korumak, ekolojik döngünün devamlılığını sağlamak, yağmur sularının toplanması ile kuru dere yataklarını canlandırmak, kent bahçeleri ve ekolojik çiftlik oluşturmak projenin hedefleri arasında yer alıyor.

 

IMG_6949

Mithat Kırayoğlu

ÇEKÜL Vakfı Başkan Yardımcısı / Mimar

“Türkiye’de Kale-Çarşı-Mahalle Bütününde Koruma; Yarım Yüzyılda Alınan Yol”
Mustafa Kemal Atatürk Gençliğe Hitabesinde şöyle başlıyor: “Aziz vatanın, bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.” diyerek aslında bir tehlikeye işaret ediyor. Çok değil, Atatürk’ün ölümünden iki yıl sonra dünya yeniden bir büyük savaşa tutuştu. Birçok ülkenin bütün kaleleri zapt edildi, tersanelerine girildi ve bütün şehirleri bombalandı. Milyonlarca insan öldü ve bazı şehirler haritadan silindi. Savaş bitti. O savaşan ülkeler tarihi kentlerini yeniden ayağa kaldırdı. Ellerinde röleve projeleri vardı. Çok sevdikleri tarihi kentlerini yenden inşa ettiler. Biz ne yaptık? 1960’lardan sonra düşmanın yapmadığı işi kendi kentlerimize yaptık. Çarşılarımızı hor gördük, evlerimizi beğenmez olduk, büyükşehirlere göç ettik. Geride kalanlar da evlerinden apartmanlara göç etti.
Öyle bir gün geldi ki aziz vatanımızın büyün kaleleri yıkılmış, çökmüş, çarşıları ıssızlaşmış, mahalleri boşalmış ve yalnızlaşmıştı. İşte o günlerde Metin Sözen hocam çıktı dedi ki “Kale düşerse kent düşer, çarşı biterse yaşam biter, mahalle boşalırsa dayanışma biter.” İşte bu Türkiye’deki koruma tarihinin değiştiği andır ve bunun içinde ÇEKÜL Vardır, TKB vardır. İşte bu uzun ve zorlu yürüyüşü kısaca hatırlatmak istiyorum.
Kale, çarşı, mahalle bizim geleneksel yaşam kültürümüzün kaynağı olan fiziksel mekânladır. Bir toplumsal yaşam biçimi organizmasıdırlar. Bursa’da kente bütüncül bir bakış geliştirdik. Anadolu kentleri her zaman kaleden başlar. Bursa’da da kale ve kalenin altındaki çarşı ve mahallelerde çalışmalar yürüttük.
Kale: Bir kentin tarihi sembolüdür. Hâkim bir tepeye yapılır. Surlar ve burçlarla taçlanır. Kalesini koruyan kent, kendisini de korur. Bursa kalesi de hâkim bir tepede. Zamanla çöken surlar algılanmaz hale gelmişti. Kale ve burçlar belediyenin çabasıyla restore edildi. Bursa’nın kimliği yeniden hatırlatıldı. Kaçak yapılaşmalar kamulaştırıldı. Kent mobilyaları dokuya uygun hale getirildi. Ve kale algılanır hale geldi.
Çarşı: Çarşılar şehirlerin kalbidir.  Bursa’da bütün sultanlar zamanında çarşıya hep eklemeler olmuş ve çarşı Bursa’yı o zamanın siyasal coğrafyasında önemli bir merkez haline getirmiş. Çarşı sadece fizilsel bir mekân değildir. Örneğin Vakıf ve Ahi örgütlenmeleri en önemli iki örgütlenmedir. Çarşı aslında bir yaşam kültürüdür. Padişah kanunun geçerli olduğu, kurallara uymayanların esnaflıktan men edildiği bir sosyal alanladır. Asırlar boyu çarşılarımız yaşadı. İnsanların buluştuğu, kültürü ürettiği mekânlar haline geldi.
Günümüzde çok hızlı yaşıyoruz. Tarihe, kültüre, dokuya, geleneğe bakmadan hızlı bir yaşamın girdabındayız. Biraz yavaşlamak ve etrafımıza bakmamız gerekiyor. Bursa’nın çarşıları da elden geçti. Şimdi çatılar da yenilenecek. Hanlarımız yeniden esnafla buluştu. Kapalı çarşı geleneksel ve çağdaş yaşamla barış içinde yaşamaya devam ediyor.
Mahalle: Bursa evleri bahçeyle başlar. Mutlaka ağaçlar ve havuz vardır. Duvar, ailenin mahremini belirler ama açık bir yaşam alanıdır aynı zamanda. Üst kata merdivenle çıkıldığında orta kat kış katıdır. Planların anonim bir mimarisi vardır. Üst katlar ise yaşamın zenginleştiği bir alandır. Üst katlarda yüklükler, sedirler, ocaklar vardır. Burası büyük ailelerin yaşam alanıdır. Her oda bir evdir.  Sofa ve bahçe buluşma alanlarıdır. Evlerimiz bizim kültürümüzü yansıtır.
Şimdi güya özenerek ve çok paralar harcayarak yaptığımız kocaman binaların girişlerine bile atalarımız kadar özenmiyoruz. Kentlerimizin yıllarca yaşadığı yer kent dokusunun en küçük parçası olan evlerimiz aslında muhteşem birer tasarımdır.
2015 yılına giriyoruz. Korumanın kavşak noktası olarak kabul ettiğimiz “Tarih İçinde Bursa” toplantısının 30. yılı. ÇEKÜL’ün 25 ve TKB’nin 15. yılını kutlayacağız.  Bu süreç, korumanın yerelleşmesine ve kitlelere mal olmasını sağlayan tarihi bir süreçtir.
Bu yolda yerel kahramanlar vardır. Kente katkılarını esirgemeyen alçak gönüllü hemşeriler var, STK’lar vardır. İz bırakanları unutmamak gerekiyor. Bertolt Brecht’in güzel bir şiiriyle konuşmamı bitirmek istiyorum: “Yedi kapılı Thebai kentini kim yaptı / Kralların adını veriyor tarih kitapları / Krallar mı taşıdı koca koca taşları”
Bu yolda yürüyenlere, emek verenlere koca koca taşları taşıyanlara selam olsun…

 

IMG_6970
Metin Türktüzün

ÇEKÜL Vakfı Temsilcisi / Kütahya Müzesi Müdürü

“Kütahya ve Yakın Çevresinde Doğa ve Kültür Bağlamında Son Gelişmeler”
Metin Türktüzün, Kütahya’nın tarihi ve kültürel değerlerini anlatarak konuşmasına başladı. Sokak sağlıklaştırma çalışmaları gibi kentte görünür olmaya başlayan koruma çalışmalarını özetledi.  Höyüktepe, Dereköy Nekropolü, Attepe yerleşimi, Kureyşler Baraj Havzasının Paleolitik dönem araştırmaları, Çiledir Höyük Kurtarma Kazısı, Seyitömer Höyüğü kazıları, Sabuncupınar, Arpakuyular Tümülüsü kurtarma kazısı, Simav Karakoca Köyü sondaj ve temizlik çalışması ve Aslanapa Tokul Köyü kazıları hakkında detaylı bilgiler verdi.

 

IMG_7004
Prof. Dr. Cengiz Işık

Başkent Üniversitesi Öğretim Üyesi/Arkeolog

“Yerel Yönetimler ve Bölge Koruma Kurulları İşbirliği”
Bugün kuruluş felsefesi kısaca “geçmişin ayak izlerini gelecek nesiller adına korumak” olan çok özel bir kurumunun, Kütahya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun yalnızca bir üyesiyim. Koruma, görevi kanun, yönetmelik ve ilke kararları ile sınırlı tek bir kurumun gayreti ile gerçekleştirilecek bir şey değildir. Oysa ilgili bütün kurumlar ve bireysel başvurular bu zihniyetin ortak hizmetlisi olmalıdırlar. Her bir birim kendi sorumluluğu içinde bu zihniyetle görevini tamamlamalıdır. Bilinmesini isterim ki, farklı donanımda yedi üyeden oluşan kurul, salt hizmet için vardır. Kendi varlığını ortaya koyarak salt nefsini okşayan bir tutum içinde değildir hâkim olan genel kanı gibi. Aksine, kendini masanın diğer tarafına da koyarak empati de yapan bir karar organıdır. Erişilemez değildirler; “burunlarından kıl aldırmazlar”, hele hiç değildir, tıpkı “keyfi” karar almadıkları gibi. O zaman “sıkıntı nerededir” sorusunun cevabı ise, kurula ulaşan projelerin yetersizliğinde yatmaktadır.

Hele de kamu kurumlarından “acele” dayatmasıyla gelen ve kurumun kurul içindeki üyesini görüşme esnasında sıkıntıya sokan eksik projeler… Gönül ister ki, kurumlarımız bunları hazırlayacak donanımlı personeller istihdam etsin. Bu durum projelerin kurullardan onay alma süresini kuşkusuz kısaltacak, tıkanmayı ortadan kaldıracaktır.  Bu kadar yıllık kurul üyeliğim süresince şahidi olduğum hemen hiçbir proje yoktur ki, kurul üyelerine “işte budur” dedirtip onlara keyifli anlar yaşatsın. Eğer kezlerce kurula girip çıkan bir projemiz varsa bilmeliyiz ki, kurul projenin orasını burasını çekerek görevi gereği onu uygulanabilir aşamasına getirmek istemektedir. Bilincindedir ki, yol yöntem göstermeden “reddetme” lüksü yoktur.  Düşünmez hiç ucu açık bir zamana dosyayı kendiyle baş başa bırakmayı. Bütün bu etik davranışa rağmen bile kendilerine gelen incitici sözlere de kulak asmaz. Olumsuz gidişi olan konularda dosya sahibi ile birebir konuşmayı da ihmal etmez. İster ki, dosya sahibi nedenini ve niçinini doğrudan öğrensin… Sonrasında ne yapması gerektiği konusunda ilk elden bilgilensin. Bu bağlamda kendi içinde kapalılığı reddeder kurul. Açıktır… Şeffaftır. Kurum adına çizilen bu güzel resmin çalışabilmesinin olmazsa olmazı da vardır kuşkusuz: Seçilen üyelerin kendi konusundaki donanımı yanında, ikili ilişkilerde göstereceği olumlu yaklaşımdır. Masa başında kalmamalıdırlar. Doğru karara ulaşmak adına sorumlu alanlarında sıklıkla dolaşmalıdırlar. Dolaşmalıdırlar ki, kentin kimliğini yansıtan kültürel varlıklarımızın farkındalığını paylaşmak adına ortaya koyabilsinler. Halka bütünleşmeliler, kendilerini anlatmalılardır. Bu bütünleşmeyle aralarında gerili kara perde önce aralanacak ve zamanla tamamen ortadan kalkarak korumanın en önemli bir diğer ayağı kazanılmış olacaktır.

Tek taraflı çözemediğimiz, sıkıntılarımızdan biri de kuşkusuz ticari kazancı olan kuruluşlardır ki, bunların da başında taş ocakları, mermer ocakları gelmektedir. Nedendir, nasıldır bilinmez, Kurullar onlar için potansiyel engeldir. Bilmezler ki, kurulu oluşturan heyet üyeleri de kendileri gibi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdırlar ve ülkenin ekonomi girdisini en az onlar kadar düşünürler. Maden işletmeciliğinin “karşısında durmak” gibi bir lüksleri yoktur. Kurulun kendilerinden istediği tek şey vardır, o da bu kadim, çilekeş Anadolu toprağı üzerinde milyonlarca yıl öncesinden başlayarak kesintisiz devam eden kültürel varlıklarımıza olan küçücük bir saygı. Ekolojik dengesine de.. Faunasına da, florasına da.. Bir ortak çözüm mutlaka vardır. Bunun için ama karşılıklı oturmak gerek masa başında, çözüm üretmek adına iyi niyetle… Kezlerce davetimize rağmen bir türlü gerçekleşmemiştir böylesine bir toplantı. Güvendikleri tek şey, güya sahip olduklarına inandıkları siyasi güçleri… Bu bağlam da az mı müfettişler önünde ifade verdik. Ama çok şükür, orada var oluşumuzun gereğini yerine getirdiğimize inananların sayısı hala daha çoğunlukta.

Serzeniş gibi görünen yukarıdaki cümlelerimi geliniz Kurul-Kurum ilişkilerinin nasıl olmalıdır sorularına cevap arayarak bağlayalım!..

Her şeyden önce bilinmelidir ki, Kurul, bir imza merci olarak görülmemelidir. Görevi, salt somut değil, soyut kültürel değerlerimizi de koruma altına alıp, en azından var oldukları haliyle gelecek kuşaklara aktarmaktır. Çünkü tek başına somut değerlerin korunması, “yerin ruhu”nun yok olması anlamınadır ki, bu da tarihsel dokunun salt ruhsuz bir kabuğa dönüşmesinin nedeni olacaktır. Kurul, projelerin olması gerektiği noktaya kısa süreç içinde ulaşmasında eğitimsel katkısını esirgemez. Ve bu noktada da etkisini hissettirir. İster ki selameti için dosyanın tüm süreçlerinden haberdar edilsin…

Kültürel varlıkların korunması kadar, korunan tarihsel doku ile ilişkilendirilen yeni yapılandırmaların niteliklerine de dikkat eder Kurul. Çünkü bilir ki, niteliksiz üretilen yeni yapılar komşusu kültür varlığının değerini acımasızca zedeler. Bilir ki, somut ve soyut kültürel değerlerimiz, kentsel hafızanın sürdürülebilirliliği için önemlidir. Bilir ki, tarihsel doku kadar, kent içindeki kentsel boşlukların korunması da önemlidir. Bilir ki, modern dönemin nitelikli yansımaları, 21. yüzyılın korunması gereken mirasıdır.

Toplantılara Belediye Başkanlarının, kurum yöneticilerinin katılmasını çok önemsenmektedir. Bunun katkısı ne olacaktır sorusu, yöneticilerin kurul sürecinden ve kurulun koruma yaklaşımlarından haberdar olmasında bulacaktır cevabını. Ve fark edeceklerdir ki, hazırlanan projeler önceden kendi kurum içi denetimlerinden geçmeli ve sonrasında Kurula sunulmalıdır. Bu özen, kuşkusuz Kurul ve Yerel Yönetim işbirliğini zaman içinde kuvvetlendirecektir de. Bunun bir diğer olmazsa olması da, meslek içi eğitimin sürekliliğidir ki, bu belki de zaman içinde bir üst eğitime taşınmalıdır. Böylesine bir eğitimi “Kültürel Miras ve Turizm” başlıklı iki yıllık bir Ön lisans programını bugün Anadolu Üniversitesi sunmaktadır bize. İkili görüşmelerimizden anlaşılmıştır ki, müracaat edildiği takdirde muadili bir “Sertifika Programı” sınavsız olarak açılabilecektir.

Kurul-Yerel Yönetim ilişkileri kadar Kurul-Halk ilişkilerini de bir o kadar, hatta daha da önemli bulmaktadır Kurul. Farkındadır ki, “rağmen” korumayı yapılmasının mümkünü yoktur. Onlarla bir araya gelip kendilerine geçmişin ayak izlerinin gelecek adına ne denli önemli olduğunu anlatamazsanız, örenlerimiz gibi kültürel varlıklarımızın her birinin tükenmeyen birer Petrol Kuyusu niteliği taşıdığına inandıramazsanız eğer, zor günlerimiz daha bitmemiştir demektir. İlacı, muhataplar arası kurulması zorunlu birbirine güvenli doğru ilişkidir ki, bu doğru ilişki de kadim Anadolu toprağı üzerinde bizlere miras somut ve soyut kültürel varlıklarımızla iç içe, bir arada yaşamayı öğretecektir bizlere. Duam, bu öğretiye çok geç kalmadan ulaşmamızdır. Buna da inancım tamdır.

 

Değerlendirme

IMG_7028
Prof Dr. Metin Sözen

Tarihi miras bize diyor ki, “Sabırlı olun!”, arkamızdaki binlerce yıllık miras bir sabrın sonucudur. Safranbolu’nun UNESCO’ya girişinin 20. yılını kutladık. 20 yıl önce halkı kent meydanında toplayıp yaptığımız konuşmada UNESCO’dan bahsettim. Çarşı bölgesi, Kıranköy ve Bağlar bölgesinde o zamanlar bir sokak dahi korunmamıştı. İlk koruduğumuz sokak Germiyanoğlu Sokaktır.
Artık 2015’te bütüncül korumaya geçeceğiz. Yani arkeolojik ve doğal mirastan başlayarak bütün katmanları içeren, kentin bütün kesimlerini içeren bir koruma anlayışından söz ediyorum. Ve o zaman karşımıza şu çıkacak: Kamu-yerel-sivil-özel birlikteliğine dayalı bir gelecek yaratmanın, Cumhuriyet sorumluluğunun bizde olduğunu gösteren bir hedef ortaya çıkacak.
Bu hedef Tarihi Kentler Birliğinde devreye girmiş bulunmaktadır. Bu kavramın tüm kurum ve kuruluşlar olmadan asla olmayacağını da kanıtlamak istiyoruz. Bu mirasın korunmasında Maliye Bakanından başlayarak içine girmeyen hiç bir bakanlık da yoktur. Yani üyelerin, yerel ve merkezi birimlerin hiçbiri birbirinden ayrı tutulamaz.
O açıdan buradan hareketle; Türkiye’nin bütçesi konuşuluyor. Binde dört bütçeyle Kültür Bakanlığı olmaz. Kurullar kurul olamaz. Kurul üyelerinin ve röportörlerinin sorunları kendi aralarında berraklaştırıp Türkiye’nin önüne koymak zorundayız. Bu miras meselesinde hiç bir taraf olamaz. Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm hemşehrileri ve yoldaşları bunun asli sorumlusudur.
Parçalı bir üslupla kültür kurtarılamaz. Kimlik açıklanamaz. Şu konuşmanın arka arkaya gelen haline dikkat ediniz. Dünya kendini kaybetmek üzere, felaketler senaryosu yazmaktan da korkarım. Türkiye’de 50 senedir tarihi miras da bir felaket gibi anlatıldı. O yüzden var olan sahiplikten çıktık. Kiracı olduk. O yüzden sormalıyız. Bu ülkenin gerçek sahibi miyiz? Yoksa kötü bir kiracısı mı?  Burası Anadolu ve Türkiye Cumhuriyetidir. Bir ulustur ve bütün dünya mirasının üstüne oturmaktadır. Bu miras da dünyanın gözünün üstünde olduğu bir mirastır. Dünyada her yer savaş alanı. Bu karmaşadan çıkmak için bizi birbirimize bağlayan nedir? Kalesinden kentine bakarak ne güzel bir kentte yaşıyorum demektir. Çarşısına girdiği zaman esnafının elini sıkmak demektir. Sokağına girdiği zaman komşunun elini sıkmak demektir. Bunun büyük bir kültürün parçası olduğunu unutmamamız gerekiyor.
Kutlamaları asla herkesin yaptığı gibi kutlamayalım arkadaşlar. Türkiye’nin her yerinde 2015 yılında Tarihi Kentler Birliği 8 toplantı yapacak. Onun dışında etkinlikler ve seminerler yapacağız. Çok küçük bütçelerle bunları yapıyoruz. Karşılıksız ve gönüllü desteklerle işlerin çoğunu tamamlıyoruz. O yüzden kurumlar arasında her şey para değil! Kimi birikimiyle besler, kimisi hibe eder… Sürece katılımın bin tane şekli var.
O açıdan Kütahya üreten bir kent. Ama sürece dahil olacak özverili insanlara ihtiyaç var. Zenginlerimiz prestij için sponsorluk yapmasınlar! Verdikleri desteğin nereye gittiğini ve ne anlama geldiğini biraz düşünsünler. Kamu, yerel, sivil, özel ekseninde bir Türkiye istiyoruz.