YAPEX Restorasyon Fuarında düzenlenen “Doğu-Batı Ekseninde Tarihi Kentler ve İttifaklar” konulu panelde, sınır ötesindeki ortak değerlerin korunması için geliştirilen işbirliği modelleri anlatıldı ve yeni yöntemler üzerine mesajlar verildi.  İpek Yolunun hikayesinden, müzecilik alanındaki uluslararası başarılara, TÜRKSOY’un Türk kültür coğrafyasını kapsayan miras listesi projesine kadar doğu-batı ekseninde kurulan ittifaklar alanda emek veren uzmanlar tarafından değerlendirildi.

IMG_2272

Panel Programı

Oturum Başkanı: Sezer Cihan / Tarihi Kentler Birliği Genel Sekreteri ve Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı

Konuşmacılar:

Ahmet Erdönmez / Bursa Kent Müzesi Koordinatörü

Fırat Purtaş / TÜRKSOY Genel Sekreter Yardımcısı

İbrahim Evrim / İpek Yolu Küresel Birliği Genel Sekreteri ve Antalya Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı

Genel Değerlendirme:

Mithat Kırayoğlu / ÇEKÜL Vakfı Başkan Yardımcısı

IMG_2137

 

Ahmet Erdönmez / Bursa Kent Müzesi Koordinatörü

Müzecilik konusunda bilgi alma ihtiyacımızın yanında artık bilgi verebilir hale geldik.”

Bursa’daki koruma bilinci 1985 yılında düzenlenen “Tarih İçinde Bursa” buluşması ile başladı. 2000 yılında Tarihi Kentler Birliğinin Bursa’da kurulması, 2002 yılında Bursa Kent Müzesinin fikrinin ortaya çıkması, kale-çarşı-mahalle ölçeğindeki koruma çalışmalarının hızlanması Bursa’yı kendini koruyan bir kent haline getirdi. Tüm bu çalışmaların başında Prof. Dr. Metin Sözen vardı.

IMG_2204

Bursa Kent Müzesi ve bu müzenin kuruluşu bir çok kültürel yapıya örnek oldu. 2005 yılında Avrupa Müzeler Birliğine üye olduk. Onların verdikleri kriterleri uygulamaya başladık. 2006 yılında Avrupa Müzeler Birliğinin yarışmasına katıldık ve Avrupa’nın gezilebilir en iyi müzeleri arasına girdik. Bu ödül daha disiplinli ve özverili çalışmamızı sağladı. Lizbon’da yapılan bir törende Avrupa Müzeler Birliği Başkanı Massimo ve Luxemburg Kraliçesinin elinden ödül aldık. Bu gelişme Türkiye’ye dikkat çekti. 2009 yılında Avrupa Müzeler Birliği toplantısı Bursa’da yapıldı.

Ve Bursa’da 1985 yılında Prof. Dr. Metin Sözen’in temellerini attığı kültürel ve düşünsel değişim, diğer kentlerimizdeki yerel yöneticilerin de koruma sürecini ilgiyle izlenmesine, kentleri için adım atmasına cesaret verdi. Bu olumlu gelişmeler sonucunda Avrupa Müzeler Birliğinin Türkiye’deki temsilcisi olduk.

2011 yılında Almanya’da yapılan bir yarışmada Avrupa’nın en iyi 6 müzesi arasına girdik. Türkiye’de başarı kriterlerini belirleyecek ve bunu değerlendirecek bir mekanizma olmadı için girdiğimiz yarışmalar yaptıklarımızı ölçmemize yarımcı oldu. Müzecilik konusunda bilgi alma ihtiyacımızın yanında artık bilgi verebilir hale geldik.

TÜRKSOY ile yaptığımız toplantılar Türk müzecilik dünyasından uzmanları bir araya getirdi. TÜRKSOY Yönetimi, Bursa Büyükşehir Belediyesi, Tarihi Kentler Birliği ve ÇEKÜL ile birlikte “Türk Dünyası Müzeler Birliği”nin kurulması için bir deklarasyon hazırladık ve kabul edildi.

1985 yılında mütevazi bir başlangıç yapılmıştı; 2014’te gelinen noktayı kısaca özetlemeye çalıştım. Batı’da Avrupa Müzeler Birliği, Doğu’da Türk Dünyası Müzeler Birliğinin varlığı ve Türkiye’nin temsiliyeti önemli boyutlara ulaştı. Önümüzdeki yıl Bursa’da yapılacak İpek Yolu Başkanlar Forumunda ise “İpek Yolu Şehirleri Müzeler Birliği”nin kurulmasını teklif edeceğiz.

Fırat Purtaş / TURKSOY Genel Sekreter Yardımcısı

“Kültür coğrafyamız için bir miras listesi hazırlığındayız”

Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı 21 yıldan bu yana Türk dünyasının UNESCO’su olmak hedefiyle tarihe seslenen, uluslararası diplomatik statüye sahip bir kuruluş. Teşkilatımızın merkezi Ankara’da ve önünde 14 ülkenin bayrağı dalgalanıyor. Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Özbekistan TÜRKSOY’un kurucu üye ülkeleri arasında. 12 Temmuz 1993 tarihinde Kazakistan’ın o dönemki başkenti Almatı’da imzalan bir anlaşma ile Türk dünyasının kültürel ortaklığının güçlendirilmesi için ilk adım atılmış oldu. Uzun süre birbirinden uzak kalan, birbirine yabancılaşan kardeş halklar arasındaki kültürel ortaklığı yeniden sağlamak, sahip olduğumuz kültürel birikimi yeni kuşaklara aktarmak için TÜRKSOY’un faaliyet alanları belirlendi.

IMG_2175

Asıl hedefimiz UNESCO’nun misyonu kapsamında, bu ülkelerdeki kültürel etkileşimi ve zengin kültürel mirası yaşatmaktır. 21 yıldan bu yana gerçekleştirdiğimiz etkinlikler ile ülkelerarası tanışma, kültür ve sanat transferini gerçekleştirmeyi başardık. Ortak projeler üreterek tecrübe alışverişini sağladık. Türk kültürünün uluslararası alanda tanıtılmasına ilişkin, üye ülkelerin dışında, Avrupa’da, Amerika’da ve Orta Doğu’da yapmış olduğumuz faaliyetler TÜRKSOY’un Türk Tarihi ve insanlık tarihine yapmış olduğu mütevazı katkılar olarak değerlendirilebilir.

Bu katkılardan biri ortak kültürümüz olan Nevruz Bayramıdır. TÜRKSOY’un girişimleriyle gerçek anlamına kavuşan Nevruz, Avrasya coğrafyasındaki halkları birleştiren ve bir araya getiren bir şenlik haline gelmiştir ve Nevruz Bayramı 2009 yılında UNESCO’nun somut olmayan mirası listesine girmiştir. Ayrıca 2011 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu TÜRKSOY’un düzenlediği Nevruz buluşmasına ev sahipliği yaptı. Böylece Birleşmiş Milletlere üye olan 192 ülke renkli kültürümüzle tanışmış oldu.

TÜRKSOY üyesi olan 6 bağımsız Türk ülkesi,  UNESCO listesine giremiyor. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Rusya Federasyonu içinde kalan Tataristan, Başkürdistan, Altay, Hakas, Tıva, Saha ve Moldova’daki Gagavuz bölgesi TÜRKSOY’un şemsiyesi altında kültürel miraslarını tanıtma fırsatı buluyor.

İpek Yolu güzergâhı da TÜRKSOY’un en önemli faaliyet alanları arasında. İpek Yolu üzerindeki kentlerle yakın ilişkiler kuruyoruz.  Son yıllarda özellikle Bursa Büyükşehir Belediyesinin, Tarihi Kentler Birliği ve ÇEKÜL Vakfının da desteğiyle müzecilik faaliyetlerimizi giderek geliştirmeye başladık. İki yıl önce Bursa’da ve bu yıl da Türk Dünyası Kültür Başkenti unvanı taşıyan Kazan’da TÜRKSOY Müzeler Birliğinin toplantılarını geniş bir katılıma yaptık.

IMG_2155

TÜRKSOY’un yürürlülüğe koyduğu Kültür Başkenti uygulaması diğer örneklerden belki de çok daha başarılı ve etkin bir şekilde devam ediyor. Şehirlerde yıl içinde bir çok sanatsal ve kültürel faaliyet gerçekleştiriliyor, bilim insanlarının buluşmalarına ve tanışmalarına olanak sağlanıyor.

18 Aralık’ta Bakü’de TÜRKSOY üyelerinin katılacağı UNESCO Milli Komisyonları toplantısı yapılacak. Bu toplantı UNESCO süreçlerinin üye ülkelerimiz arasındaki işbirliklerini değerlendirmelerini sağlayacak önemli bir toplantı. Bakü’deki müzecilik işbirliklerinin daha kurumsal bir nitelik kazanması bu toplantının en önemli gündem maddesi olacaka. İlk iki toplantıda bu amaç doğrultusunda sonuç bildirgeleri hazırlandı. Bu belgeler Avrupa Müzeler Birliği ve ICCROM mevzuatından faydalanılarak hazırlandı. TÜRKSOY Müzeler Birliği oluşumu belki de Avrasya Müzeler Birliği adı altında bir araya gelecek. Karşılıklı eser alışverişleri yapılacak, sergiler düzenlenecek. Pek çok alanda işbirliği imkânı yaratılacak.

UNESCO’nun listesi gibi biz de Türk kültür coğrafyası için bir miras listesi hazırlamayı planlıyoruz. UNESCO’da temsil edilmeyen ülkeler, özerk bölgeler için böyle bir listenin varlığına ihtiyacımız var. Bu ülkelerin kültürel anlamdaki varlıklarını, bağımsızlıklarını koruyabilmeleri, dillerini ve kültürlerini yaşatabilmeleri gerekiyor.

 İbrahim Evrim / İpekyolu Küresel Birliği Genel Sekreteri ve Antalya Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı  

“İpek Yolu yeniden canlanıyor”

Tarihin en büyük kentsel ittifakı aslında İpek Yoludur. İncelenmesi gereken bir işbirliği modelidir. İpek Yolunun öyküsü M.Ö.53 yılında başlıyor.  O dönemde dünyada iki büyük güçlü devlet var: Batıda Roma İmparatorluğu ve Doğuda Pers İmparatorluğu. Romalıların Perslerle Mezopotamya’da yaptıkları savaşta 10 bin esir vermeleri aslında İpek Yolu ticaretinin yolunu açıyor. Çünkü 20 yıl aradan sonra iki devlet yeniden Fırat kıyılarında savaş için karşı karşıya geliyor. Ancak bir anlaşma yaparak savaşmıyorlar. Bu anlaşma kapsamında esir alınan 10 Lejyonerden 5 bini Romalılara geri veriliyor. Askerler, ülkelerine dönerken yanlarında ipek kumaşlar, hediyelikler götürüyor. Roma’da herkesin dikkatini çeken ipek kumaşlardan daha fazla getirmek için Lejyonerler geri dönüp ticarete başlıyor. Romalılar, bu ipek çılgınlığına bir servet harcıyor. Yöneticiler bu tüketimi biraz yavaşlatmak için erkeklere ipek giymeyi yasaklıyor. İpek Yolunun serüveni böyle başlıyor.

IMG_2179

 

Daha sonraki savaşlarda Çinlilere esir düşen Lejyonerlerin yerleştikleri köyü bulduk. Köyün içinde Roma mabedi bulunuyor. 2 bin yıldır bu köyde yaşayanlar yaptırdıkları DNA testlerinde %70 Avrupalı çıktı. Tarih boyunca böyle ilginç hikayeler, savaşlar ve ticaretle şekillenen etkileşimler söz konusu.

 

Günümüzde ise artık İpek Yolu eski yoğunluğunu kaybetti. Çünkü Çin yaptığı ihracatın %85’ini deniz yoluyla yapıyor. Ancak Avrupa ve Amerika limanları özellikle Noel döneminde bu yoğunluğu karşılamayacak duruma geldi. Bazen bir gemi limana girmek için bir ay bekliyor. Gemi ticaretinin zorluklarını görmeye başlayan Çin yönetimi İpek Yolunu yeniden canlandırmayı planlıyor. Pekin’den başlayarak Türki cumhuriyetlerden ve Türkiye’den geçen bir tren yolu projeleri var. Londra’ya kadar ulaşması planlanan hızlı tren projesi hayata geçtiğinde İpek Yolu yeniden canlanacak. Eskiden kervanlarla gelen ürünler, trenle taşınmaya başlayacak. Türkiye de bu ticaretten istifade eden bir ülke haline gelecek.

Genel Değerlendirme:

Mithat Kırayoğlu / ÇEKÜL Vakfı Başkan Yardımcısı

“Yaşadığımız bu verimli kültür coğrafyasının dünya barışı anlamında bir çıkış yolu olduğunu düşünüyorum”

Doğu batı ekseninde kültürel koruma tarihine baktığımızda, Osmanlının modernizmi diyebileceğimiz tanzimat, ıslahat, meşrutiyet dönemlerinde koruma yaklaşımın hep batı eksende olduğunu görüyoruz. Osmanlı’da yapılan bazı anlaşmalar ve çıkarılan bir takım kanunnamelerde, kültürel korumadan ilk defa söz edildiğini görüyoruz. Osman Hamdi Beyi hatırlamak ve anmak gerekiyor. Osmanlının koruma anlayışı Cumhuriyet Döneminde de devam etti. Türkiye’nin muhasır medeniyetler seviyesine çıkma isteğini kültürel mirasın korunmasında önemli bir çaba olarak düşünebiliriz.

ÇEKÜL Vakfı yayınlarından çıkan “Koruma Bilincinin Gelişim Süreci” kitabı Türkiye’nin koruma tarihini özetliyor. ÇEKÜL Vakfının kurulması fikri,  toplumsal, sivil ve yerel yönetimlerin sürece dâhil olması gerektiği ihtiyacından ortaya çıkmıştır. ÇEKÜL kurucuları öncesinde de, ihtiyaç olan her yere ulaşarak yapılabilecekleri yapmayı deneyerek, bu deneyimlerden yola çıkarak, yerelleşme ve sivilleşme teşebbüsü olarak vakfı kurmuştur.

ÇEKÜL Vakfının da en önemli projesi “Kendini Koruyan Kentler”dir.  1990’larda korumaya niyetli olan kentlerle yola çıktık. 1975 yılında yapılan Avrupa Ortak Kültür Mirası oluşumunun 25. yılı ve Avrupa Konseyinin 50. yılında yapılan bir dizi etkinlikte, Avrupa Birliğine girmeye aday bir ülke olarak Türkiye’de yer aldı. 2000 yılındaki bu etkinliklere ÇEKÜL’ün 9 adet projesi, toplam 45 proje arasında Avrupalı katılımcılar tarafından ilgi ve takdirle izlendi; büyük övgüler aldı.

IMG_2231

Bu projelerden bir tanesi Tarihi Kentler Birliği’nin kurulmasıdır.  O dönem önerilen proje şuydu: Avrupa Tarihi Kentler Birliği kuruluyor, Türkiye Tarihi Kentler Birliği de buraya üye olmalı. Kültür Bakanlığı da o zaman fark etti ki Türkiye Tarihi Kentler Birliği yok. Biz bu projeye katılamayacağız derken, ÇEKÜL Vakfı ve Bursa Büyükşehir Belediyesi bu işe talip oldu. Biz dedik ki, bu birliği kurarız ve Avrupa Tarihi Kentler Birliğine de katılırız.

2000 yılının Temmuz ayında 54 kurucu üye ile kurulan Tarihi Kentler Birliği yine doğu-batı ekseninde, yüzü batıya dönük önemli bir kültürel miras projesidir.

ÇEKÜL Vakfı “Kendini Koruyan Kentler” projesini, Bursa Büyükşehir Belediyesi önderliğinde Tarihi Kentler Birliği’ni kurarak bir adım ileri götürdü. Tarihi Kentler Birliği koruma tarihinde bir kavşaktır; bir kilometre taşıdır. Kapsam ve içerik olarak yeni bir açılım yaratmıştır. O günlere kadar Kültür Bakanlığının en önemli kurulu Anıtlar Kuruluydu.  Koruma denildiğinde düşünülen şey anıt eserlerdi. Sivil mimarlık örnekleri bile bu kapsamda yoktu. Sadece anıt eserlerin korunmasından, ülke çapında bir korumaya Tarihi Kentler Birliği ile geçilmiştir. 1070’lerde Safranbolu’da “Evlerinizin içi sizin, dışı hepimizindir” sloganıyla yola çıkmıştık. Sokak, mahalle, çarşı, daha sonra tüm kentin korunması, oradan havza boyutunda kültürel iş birliklerinin ortaya çıkması, bölgesel koruma projeleri derken artık Tarihi Kentler Birliğinin bütün Türkiye coğrafyasını kapsayan koruma anlayışı benimsenmiştir. Yani Atatürk’ün ünlü lafını belki slogan yapabiliriz: “Hattı koruma yoktur, sattı koruma vardır ve bu satır bütün vatan toprağıdır.” Kültürel korumada artık bütün Türkiye’yi gözümüze kestirdik. Kırları da, köyleri de, kentleri de, kaleleri de, çarşıları da, her şeyi gözümüze kestirdik. Ölçeği 1/50’den 1/100.000’e çıkarttık. Yani ölçek olarak, kapsam olarak, Tarihi Kentler Birliği koruma kavramını geliştirdi.

İçerik olarak da, bir evin veya bir anıtın restorasyonundan, arkeolojik değerlerin korumasına, endüstri mirasının korunmasına ve yaşatılmasına, geleneksel yaşam kültürünün yani somut olmayan kültür mirasının korunmasına, doğal çevrenin korunmasına kadar koruma çeşitlendi. TKB, tek boyutlu bir korumadan, her alanda korumaya, koruma öncelikli kalkınmaya geçerek yerel yönetimlerin bakış açısını geliştir.

Koruma çeşitliliğinde yeni başlıklardan biri YAPEX Restorasyon fuarıdır. Bu bir koruma çeşitliliği projesidir. Çünkü Tarihi Kentler Birliği kurulana kadar doğru düzgün koruma yapılmadığı için, Kültür Bakanlığı ve vakıfların hepsinin bütçesini toplasanız Türkiye’de 10 tane eser restore edilebiliyorsa bugün Türkiye’nin bütün kentlerinde belediyeler ve vakıflar eliyle, yaklaşık 2 milyar TL’lik yani 1 milyon dolarlık koruma sektörü ortaya çıkmıştır.

Şimdi bu büyüklükten dolayı bizi bir korku ve endişe aldı. Daha önce korkmuyorduk, çünkü zaten  bir sektöre dönüşmemişti. Şimdi bu sektörün kaynaklarının doğru yönetilmesi gerekiyor. ÇEKÜL ve TKB üç yıl önce YAPEX fuarını destekleme kararı aldı çünkü restorasyon kalitesinin artık yükselmesi, sektörle yerel yönetimlerin, uzmanların buluşması gerekiyordu. Özel sektörle iş birliği yapmak, üreticilerin nitelikli ürün üretmesini sağlamak da bu fuarın amaçları arasında.

Geçen yıllarda Samsun’da yaptığımız TKB Buluşmasında “Her kente bir kent müzesi” diyerek kent belleklerinin, kent kütüphanelerin, arşiv merkezlerinin kurulmasının önemini vurgulamıştık. Üye kentlerimizin nerdeyse hepsi kent müzesi kurdu ya da hazırlıklara devam ediyor. Bir kentin kent müzesine kavuşmasını bir cümleyle özetlemek gerekirse: Kentin, kentlinin, kendiyle tanışması demektir. Kent müzeleri açılmaya başladığında bunu analiz etme şansınız oldu. Kent müzelerini ziyaret edenler “biz ne kadar güzel bir şehirde yaşıyormuşuz, kentimiz ne kadar önemliymiş” diyerek kentleriyle barıştılar, kentleriyle gurur duymaya başladılar. Kent Müzeleri ve Arşivleri toplumsal bir projedir.

Müzeler sadece bir fiziksel mekân yaratma projesi değildir; “Sen böyle bir kültürün sahibisin ve bugünkü kullanıcısısın” demenin yollarından biridir. Müze çalışmaları, Doğu-Batı ekseninde yolları açan, eski İpek Yolu üzerinde başka ittifaklar ve işbirlikleri oluşturan, geleceğe yönelik yeni davetler çıkaran, umutlar aşılayan bir hale geldi.

Tarihi Kentler Birliğindeki çalışmalarımıza başlarken “tanışma” meselesini hep ön planda tuttuk. Yani Yunus’un ünlü dizesiyle başladık: “Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım.” Tanıştıktan sonra işler hep kolaylaştı. Toplantılarımıza da “Buluşma” ismini verdik. Bu büyük görevin ancak buluşarak ve paylaşarak, deneyimleri aktararak olacağına inandık.

ÇEKÜL’ün katkılarıyla Tarihi Kentler Birliğinin yaptığı büyük iş, bütün dünyanın bu zengin kültür coğrafyasından beklediği, korumanın yerelleşmesi ve sivilleşmesi harekâtıdır.  Koruma yerelleşmiştir. Gerçek sahipleri olan yerel yönetimlerin eline geçmiştir. Daha önce kurulların “belediyeler sit alanlarını kaldırıyor, belediyeler korumaya düşman, belediyeler kültür mirasını yok ediyor” diye korktuğu belediyeler, şimdi zaman zaman kurullara rağmen kendi kültür varlığını koruyan büyük dinamikler haline geldi. İşte bu Tarihi Kentler Birliğinin yaptığı sabırlı, uzun çalışma sonucunda ortaya çıkmış bir büyük başarı öyküsüdür.

O nedenle, yine Tarihi Kentler Birliğinin en önemli ilkesi ve çalışma anlayışı olan alçakgönüllülüğü artık burada bir tarafa bırakmak gerektiğini düşünerek, önümüzdeki yılın önemine vurgu yapmak istiyorum. ÇEKÜL’ün kurulmasında da önemli bir hazırlık çalışması olarak saydığımız, bundan tam 30 yıl önce yapılmış etkinliklerin sonuç bildirgesi, Venedik Tüzüğü ayarında ve zenginliğindedir. O dönemin kahramanları hala korumanın içinde, alçakgönüllülükle bir nefer gibi çalışmaya devam ediyor.

1990 yılında ÇEKÜL kurulan ÇEKÜL Vakfının önümüzdeki yıl 25. Yılını kutlayacağız. 2000 yılında kurulan TKB’nin ise 15. Yılını kutlamaya hazırlanıyoruz. Ortaya çıkan projeler, onlarca belediye başkanının yanında sivil olarak gönülden çalışan yüzlerce kahraman bu uzun yolun içinde yer aldı.

Yaşadığımız serüven, tuttuğumuz yol aslında Türkiye’nin elle yazılan koruma tarihidir. Bu noktada ben alçak gönüllüğünün bırakılması ve 2015 yılına bu anlayışla hazırlanılması gerektiğini düşünüyorum. Yaşadığımız bu verimli kültür coğrafyasının dünya barışı anlamında bir çıkış yolu olduğunu düşünüyorum. Barışa giden bir yolda yürüyoruz.

Kültürün bir savaş konusu olmaktan çıkması, bir büyük tanışma, buluşma, paylaşma ortamının zenginliği olarak anlaşılması gerekiyor.  Tarihi Kentler Birliği Doğu-Batı ekseninde en önemli köprüdür. Bu köprüde barışa giden bu görevi yerine getirmek için çaba gösteren belediye başkanlarını, kamunun diri kalmış kadrolarını, sivil örgütleri, uzmanları, gönüllüleri sevgi ve şükranla selamlıyorum.