Oturum Başkanı : Oktay EKİNCİ T.K.B. Genel Danışmanı
Raportör: Avniye TANSUĞ – ÇEKÜL İletişim Danışmanı
Kapanış oturumunda yer alan Panel´de şu konuşmacılar, özetle şu mesajları ilettiler:
“UNESCO Açısından Değerlendirme” – Minja YANG, UNESCO Dünya Mirası Merkezi Direktörü
Yang, “Tekerleği yeniden keşfetmeye gerek yok” diyerek başladığı konuşmasında, daha önce de değindiği UNESCO´nun 1962, 1968, 1972 ve 1976´daki tavsiye kararlarını özetledi. Yang, “Sonuçta kültürel koruma ile Disneyland inşa etmiyorsunuz, oturup, demokratik bir biçimde karar almak gerek, neyi, niçin koruyacağız? Bu bağlamda her düzeydeki katılımcının sorumluluğu önemli, özellikle seçilmişlerin… Kültürel yaratıcılık önemli bu aşamada, geriye değil, ileriye bakarak karar almak gerek… …Önce bir ´vaha´ yaratın, bu merkez olsun. Tarihi alan merkez ise, merkezle ve çevre arasındaki ilişki de çok önemli, düz olmalı aradaki mesafe, dolambaçlı olmamalı… Merkez, çevreden yalıtılmamalı. Korumanın evrim geçiren kuralları var. Tarihi dokuyu anlamak, kentin bileşenlerini Araştırmak/İncelemek, sosyal, kültürel, ekonomik ve çevresel açıdan korumayı ´sürekli ve dengeli´ (Ruşen Hoca´nın uyarısı üzerine ´sürdürülebilirlik´ yerine özellikle bu sözcükleri kullanıyoruz! A.T. ) kılmak, Eşitlik ve erişilebilirliği gözetmek gibi…”
Minja Yang, bu bağlamda, Vietnam´daki Huê kentini örnek vererek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Kentlerin de kimliği vardır. Kent morfolojisi bunu inceler. Huê; Kutsal kent, Askeri kent ve Bahçe kent kimliklerini taşımıştır. Hemşehrilerin kentin ´niçin öyle´ olduğunu iyice anlaması ve gelecek uğruna bugünkü yerel topluluğun eğitilmesi gerekir. İş üstünde eğitimi de gözönünde bulundurmalıdır. Bu yapılırken geleneksel malzeme bankaya para yatırı gibi saklanmalıdır. Tabiidir ki, bütün bunlar insan içindir. Bu hususta iyi bir örnek “Bangkok´u İnsanileştirme” projesidir. (Bu konuda İnternet´te ilginç bir belge “Humanizing Bangkok”) Fener ve Balat Projesi de bizim öncelikle bu açıdan ilgilendiğimiz bir projedir. Bir kere İstanbul´un tarihi yarımadası başlı başına bir SİT´tir. Ancak bu SİT, büyüme, turizm, koruma tekniklerinin olmayışı, deprem, ahşap yapıların tahribi gibi etkenlerle tehdit altında. O yüzden kentin kimliğini korumak genel amacı ile öncelikle ahşap evleri yokolmaktan kurtarmak, sonra da toplumsal politikalarla ve toplumsal gelişme eylemlerini yenileyerek, tarihi bölgeyi yeniden canlandırmak, Fener ve Balat´ta planlandığı gibi yeni bir dinamizm yaratmak gerekiyor… Bunun için bakanlıklarınızı sıkıştırın, gerekli yasal düzenlemeleri yapmalarını sağlayın!”
“Avrupa Konseyi Açısından Değerlendirme” – Wolfdietrich ELBERT, Avrupa Konseyi Kültürel Politika ve Politik Hizmetler ve Faaliyetler Dairesi Bşk.Yrd.
“Kültürel korumada bugüne kadar alınan dersler önemlidir… Örneğin, Osmanlı Arşivleri´ndeki fermanlardan hoşgörü kavramının gerçek anlamını öğreniyoruz. Padişahın ağzından her türlü kültürün bağırlarına basıldığını yani. Bu ne kadar çağdaş bir yaklaşım aslında. Tabii bu arşivlerin erişilebilir olması gerekir. Bu bağlamda kültürün yönetimi kavramı da karşımıza çıkıyor. Avrupa Konseyi bu konuda başlattığı çalışmalarla gurur duyabilir… ´Küreselleşme´, ´tıkanıklık´… bunların hepsi bizim uydurduğumuz hastalıklardır. Çünkü doğayı bile neredeyse insan yapmakta!… ´Eski şehir´de neyi kutsal tutuyorsak, yeni şehirde de ona dikkat etmeliyiz. Ama bu ´yeniden inşa´ ile karıştırılmamalı. Bir şehri yeniden inşa edemeyiz, ancak yeniyi ´ona göre´ inşa edebiliriz. Eski kentler de çağdaş hale getirilmeli.Mimarlık bunu hep gözönüne almalı. Bu bağlamda bir ´görsel terörizm´in varlığından kolaylıkla sözedebiliriz. Çağdaş mimariyi insancıl ve estetik kılmamız gerek. İyiniyetli süslemelerden bıktık artık. Avrupa Konseyi´nin kararlarını tam anlamıyla uygulayın, gerisi kendiliğinden gelir.”
“Türkiye Açısından Değerlendirme”- Prof.Dr. Ruşen KELEŞ T.K.B.Danışma Kurulu Üyesi
“Dünden beri izlediğimiz bu toplantıda şunların altını çizdim:
– İzmir Büyük Şehir Belediyesi´nde kurulan ´Çevre ve Kültür Müdürlüğü´,
– SİT alanı yönetim planı kavramı,
– Yücel Gürsel´in kültürün yeniden üretilmesi konusundaki mesajı ve dikkat çektiği insan ölçeği (yuvadan eve giden yolun, bir büyüğün elinden tutmadan gidilebilecek nitelikte olması ölçütü),
-Depremde göçerek (Bingöl, Mayıs 2003) 250 gencin ölümüne neden olan yapının kamu eliyle yapılan bir bina olması, kamu otoritelerinin ruhsat almadan inşaat yapamamaları gereği,
– Pulat Tacer´in sözettiği UNESCO kararlarının çevrilip, kullanımının yaygınlaştırılması konusunun TBMM´nin gündemine getirilmesi ile bu konuda bir izci örgütü kurulması önerisi,
– Elbert´in Osmanlı padişahlarının toleransından sözedişi, ki bunu Giscard d´Estaing´in de dinlemesini çok isterdim, buradan yola çıkarak, ister merkezi, ister yerel, iktidarı elinde tutanların kadroların davranışlarının önemi… Kültürel korumanın da davranışsallığı… Nitekim, AKP iktidarının 1. derece SİT alanlarındaki mutlak yapı yasağının kaldırılması yolunda TBMM´ne getirdiği teklif bunun güzel bir örneği. Anayasa Mahkemesi 1983 ve 1986´da yabancılara toprak satışını iptal etmişti, şimdi AKP hükümeti bunu da geri getiriyor… Yönetim yargının kararlarına itaat etmelidir, etmiyor.
Koruma politikaları kendi içinde ve diğer politikalarla tutarlı olmalıdır. Özellikle politik misyon taşıyanlar bu tip toplantıların başından sonuna kadar salonda kalıp, oturup, tartışılanları dinlemelidirler…
– SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK – Bu kavram ve sözcük artık çok dikkatli kullanılmalı hatta hiç kullanılmamalıdır. Yozlaşmanın, az gelişmişliğin sürdürülmesinin kime yararı vardır? Bunun yerine ´sürekli ve dengeli gelişme´ demek daha doğru olur. Yasal hazırlıkları yapanlar da buna çok dikkat etmelidir. Terimler önemlidir. ´İstanbul´u pazarlamak´ deyimi gibi. Selahattin Yıldırım, Ganhi´nin deyişini ne kadar isabetli seçmişti, ´Bu dünya herkesin hırsına yetecek kadar büyük değildir´…
–YÖNETİŞİM – Buna da tıpkı ´sürdürülebilirlik´ gibi temkinle yaklaşılmalıdır. ´Yöneten ve yönetilen iki (2) tarafını, daha iyi yönetim sağlamak için, ´saydamlık ve hesap sorulabilirlik için, yönetim çok taraflı hale getirilsin´ yaklaşımından doğan bu terim, sanıldığı gibi hiyerarşiyi de yatay hale getirmez. Mutlaka kullanılacaksa, ´çok taraflı yönetim´, “ortak yönetim´, ´çok ortaklı yönetim´ gibi daha açık terimler kullanılmalıdır. Çünkü küreselleşme devleti küçültürken, yerini kimin alacağını söylemiyor. Yönetişimin yataylığı tartışılır. Dikeydir daha çok. Kamu tüzel kişileri tarafından, kamu yararına dönük ´Kamu hizmeti´ ile ´işletme yönetimi´ni birbirine karıştırmamak gerekir. Küresel özel sektörün çıkarlarının herşeye kapsatılmasıyla sonuçlanabilecek ince bir çizgi bu. Tarihi Kentler Birliği ve ÇEKÜL de ´Kamu-yerel-sivil-özel işbirliğine dayalı strateji´ derken, bu konudaki tüm tarafların eşit olduklarını açıklamalıdır ki, taraflar konumlarını bilsinler…”
Bu arada Avniye Tansuğ söz alarak, TKB ve Türkiye Bilişim Vakfı ile işbirliği içinde başlatılan; Türkiye´nin Bilgi Çağı´na taşınmasında hızlandırıcı işlev taşıyacak yerel yönetimlerin “e-dönüşüm”, “e-belediye” ve kültür mirasının korunmasının dijital ortamda da sürdürülmesi konusundaki gelişmeler hakkında özet bilgi veriyor. Tansuğ, projenin Yunanistan ve ve bazı balkan ülkeleri ile AB destekli olarak paylaşıldığını belirtiyor ve 6-8 Haziran 2003´te Rodos´ta yapılacak toplantıdan sonra bu konuda daha somut adımlar atılacağını ekliyor.
T.K.B. Genel Danışmanı, Oktay EKİNCİ´nin, Sonuç Bildirgesi´ne esas oluşturacak notlarını okumasından sonra Erdoğan BİLENSER, “Kapanış Konuşması”nı yapıyor… (Not: Bildirge ortak görüşlerin toplanmasından sonra burada yayınlanacak!)