Safranbolu’da İlk Adımların Anısına Paneli…
Soldan: Zeynep Oral, Oktay Ekinci, Oktay Akbal…
TKB Safranbolu Buluşması, 22 Ocak 2004- Öğleden sonra…
“Safranbolu’da İlk Adımların Anısına”
Öğledensonra, ilk oturum Oktay Ekinci’nin yönettiği Panel. Adı “Safranbolu’da İlk Adımların Anısına”… Ekinci, gerilere giderek, ilk koruma çalışmalarının başladığı yıllarda bu girişime destek veren aydın, sanatçı, yazarların araştırıldığını ve onlardan -Prof.Dr. Selçuk Erez, Arslan Kaynardağ, Oktay Akbal, Zeynep Oral gibi- bazılarının davet edildiğini belirtiyor… Gelenler Oral ve Akbal…
Zeynep Oral
Çocuklarım bir tatilde Zonguldak’a gitmişlerdi. Onları almaya gideceğim zaman Metin Sözen’e rastladım . O sıralar ben en çok “bakmak” ve “görmek” arasındaki farkı vurgulayan yazılar yazıyordum Bakıp ta görmediklerimizi, oysa görmenin, öğrenmenin, bilmenin, tanımanın, anlamanın önemini gündeme getiriyordum. Metin Sözen , bana “Zonguldak’a gideceksen önce doğru Safranbolu’ya git” dediğinde , gidemeyeceğimi belirttim nedenlerini sıralıyordum ki Sözen şöyle bir cümle söyledi: “Safranbolu’yu görmemek, bilmemek tanımamak Türkiye’yede tek gözle yaşamak demektir” . Görmek için iki gözü az bulan ben artık Safranbolu’ya gitmemezlik edemezdim. Ve ben böylece Safranbolu’ya geldim. Yıl, 1976’ydı. Burada Kızıltan Bey ve eşi (*) beni evlerinde ağırladılar. Daha sonra her katmandan herkesle konuşmaya başladım. Koruma düşüncesi çok yeni ortaya atılmıştı. Örneğin gençler geleneksel evler yerine, yeni kurulmakta olan betonarme evlerin ne kadar daha rahat ne kadar daha konforlu, banyoların ve mutfakların ne kadar daha kolay olduğunu anlatmaya başladılar.
En önemli faktörlerden biri olarak yeni evlerdeki avantajları anlatıyorlardı. Banyosu, mutfağı, konforu, temizlenmesi, bakımı vb… Sonra yaşlılarla da konuştum ve onlar gençlere önce hak veriyor sonra “Evet ama, benim evime girince ev meyve kokardı, eski evlerde evlenenler 7 gün 7 gece düğün yapıyorlardı, şimdi 10 dakikada evleniyorlar, yeni evlerde aygazda yemek hemen pişiyor ama kömür ateşinde pişen yemeğin tadı başka oluyor” gibi argümanlar sundular. En unutamadığım hikaye ise Fatma Nineye aitti. Fatma Nine, “ben bu yeni beton eve geldim geleli rüya görmüyorum” dedi. “Rüya görmeden yaşanmayacağı için eski evime geri döndüm ve rüyalarıma kavuştum” dedi. Bir insanının nasıl böylesine bir yapıyla nesneyle birleştiğini görmek muhteşem bir histi.
Bu arada hiç unutamayacağım çok insan da tanıdım. Mesela Şemsettin Aykol el yazması kitaplarını her yıl her bahar tek tek okşayarak havalandırıp tekrar yerine kaldırırdı. O kitaplar ne oldu acaba? O zaman da kent müzesi yoktu, sene 2004 yine yok. Bu konuda birşeyler yapılacağını düşünüyorum çünkü o el yazması kitapların kaybolmaması lazım.
O zamanlar bağı yazlık, şehri kışlık olarak kullanıyorlardı. Ancak Karabük’te Fabrikaların kurulması, yeni gelenlerin ucuz olduğu için eski evlere yerleşmesi, bunların oda oda kiralanması, eski sahiplerin konutlarına bakım güçleri yavaş yavaş yokolması…Bütün bunlar, o tarihlerde çalıştığım gazetede yazdığım tüm yazılarda bana şu soruyu sorduruyordu: “Bu evler 200-300 yıl dayandı, acaba 20 yıl daha dayanabilecek mi?”
Ayrıca Aytekin Kuş’a da teşekkür etmek istiyorum çünkü Safranbolu üzerine yazılan ilk değerlemeleri de içine kattığı bu değerli kitapla kendi yazdığım yazılara beni tekrar kavuşturdu. Aslında Safranbolu ile ilgili tüm yazılarımda aynı şeyi hep vurgulamıştım: Bir zamanlar üretim merkeziyken 70’lerde tüketen bir merkez oldu, peki tekrar üreten bir merkez olabilecek mi? Ben buraya ilk geldiğimde, Kültür Bakanı , İmar İskan Bakanı henüz Safranbolu’yu görmemişlerdi bile. “Bir bakan ‘eskiye rahmet olsa yukardan nur yağardı’ demişti, allahtan Safranbolu halkı kendi kentine sahip çıkıyor” diyerek yazımı bitirmişim. İnsanlarla evlerin kenetlendiği, insanların da, evlerin de, rüyaları savunduğu bu kentleri hiçbir zaman unutmayacağım. Unutmadım da.
(*) Oral ve Sözen, Ulukavak’lar ile Safranbolu Buluşması 2004’te:
Oktay Akbal
Yazarlığa çocuk yaşımda başladım. Safranbolu’ya gelince, 1977’de buraya çok kalabalık bir arkadaş grubuyla geldik. Doğan Kuban, Metin Sözen gibi sanat tarihçileri, sanat severler, kent plancıları, doktorlar vardı. “Açıkoturum yapalım” dediler. Ben yönettim bu açıkoturumu. Sanat tarihçi arkadaşlarımız evlerin aynen muhafazasını istiyorlardı. İktisatçılar ise “rant diye birşey var, adamların gelirini engelliyorsunuz” diyorlardı. Ben de ortada kaldım. Toplantı çok uzun sürdü. Burada yaşayanlar pek yoktu açık oturumda. Gelen halk da söz isteyince onlara da söz verdim, onlar da dertlerini döktüler. Ben de “buradaki evleri devlet alır ve insanları yönlendirir” dedim. Bazı arkadaşlar haklı olarak yanlış buluyorlardı. “İnsanlar mühim değil, eserler mühim” dediler.
Sait Faik’den bir hikaye anlatmak istiyorum. Louvre Müzesi yanıyor. İçeride de bir çocuk kalmış. Hangisi kurtarılmalıdır? Tarihçi der ki “ben çocuğu kurtarırım, insan olduğu için…”
Bugünkü toplantılarda teşekkür edilmesi gereken biri var, Mustafa Kemal Atatürk. Aydınlanma hareketini O başlatmıştır. Aydınlanma devrinin ışığında yetişmişlerdir.
Oktay Ekinci
Akbal konuşurken Muğla’dan söz etti, ben de bu konuyla ilgili birşeyler söylemek istiyorum. Metin Sözen’in yazdığı raporda Behçet Necatigil’den bir şiir var;
“Neden bazı şeyleri çok çabuk unuturuz. Çünkü apartmanlar o evlerin yerinde!”
Osmanlı döneminde Osmanlı kendi tarihinden bile habersizdi, çünkü aydınlanma düşüncesinden habersizdi, geçmişin geleceğe ışık tutacağı kültür ve uygarlığına sahip değildi. Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti bir kültürdür” sözü bildirgelerimize geçmiştir. “Biz 5000 yıldır bu topraklardayız” sözü de geçmiştir bildirgelere.
Biz de Muğla’daydık 70’li yılların sonunda. Kızıltan Ulukavak Safranbolu’da ne ise Erman Şahin de Muğla’da o idi. Koruma çalışmalarını başlattığımızda kimi sorsak “Safranbolu’dayız gelemeyiz” dediler. Orada bizi biraz yalnız bıraktılar, ama Metin Sözen gelmişti. “Dünyada öyle bir sistem kurulmuş ki zenginleşmek için tarihi yok ediyorsunuz” sözü önemliydi. Muğla’da korumacılığın yaşama geçmesindeki en önemli iki argümanından biri Safranbolu idi.
(Oktay Ekinci’nin bu Buluşma kapsamında Cumhuriyet’te yayınlanan yazıları için lütfen aşğıdaki bağlantıları tıklayınız:)
Yörük’ün Projeleri yazısı
Korumanın Başkentinde 25. Yıl yazısı
Zeynep Oral
Anadolu’nun her yanı kültürel varlıklarla dolu. Türkiye’de “baraj mı, koruma mı?” , “teknik gelişim mi yoksa uygarlık değerlerini koruma mı “diye bir seçim yapmak zorunda değiliz. Bu hep böyle sunuldu. Oysa bunların biri ötekinin alternatifi değil. Tek yol dayatmayalım, biri teknolojik, biri kültürel bir gelişme. İkisini buluşturacak yollar arayalım…
Çocuklar en güzel bilgiyi veren kimliklerdir heryerde. Birgün, Antalya Kaleiçi’nde gördüm, yıkık dökük harabe bir evi çocuklar taşlıyorlardı. Kalan camlarını kırıyorlardı. Sordum “neden kırıyorsunuz” diye, çocuklar da “bu ev kimsenin değil ki” dediler. Oysa çocuklar Safranbolu’da sokakta, gelip “niye burdasın biz biliyoruz” diyorlardı. “Ne biliyorsunuz?” dediğimde, “bizim evlerimiz çok güzel onları görmeye geliyorsun” deyip tüm özelliklerini anlatıyorlardı. Bu korumacılığa Safranbolu’da inanmamın en büyük sebebidir. Çünkü çocuklar en güzel göstergeydi. Ayrıca yaşayan bir koruma yapacaklarını söylüyorlardı. Buna başta inanmamıştım ancak şimdi görüyorum ki bunu sağlamışlar ve bunu Safranbolu’nun kadınlarıyla, kadınlar aracılığıyla yapmışlar.
Sabahtan beri burada, bu sahnede birçok ödül alındı, ödül verildi, konuşmalar yapıldı. Sahnede tek kadın görmedik. Neden acaba?. Hiç kendinize sordunuz mu? Karar verme mekanizmalarında kadınlarımız hiçtemsil edilmiyor… Dilerim bu buluşma, bu sorular üzerine düşünmemize de yol açar.
(Sayın Oral’ın 25 Ocak 2004 tarihli Cumhuriyet’teki köşesinde bu Buluşma hakkında yayınlanan yazısı için lütfen aşağıdaki bağlantıyı tıklayınız: https://www.tarihikentlerbirligi.org/icerik/icerik.asp?ID=44 )
Oktay Akbal
Atatürk Türk Milletini yaratmıştır. Unutulmaması gerekir. 55 sene önce Orhan Veli’nin irtica üzerine yazdığı yazılar var. Bugün olsaydı Orhan Veli ne derdi bilmiyorum.
Oktay Ekinci
Bazı belediyelere de teşekkür etmek gerekir. Antalya Belediyesi’nin çalışmaları gerçekten çok önemlidir. Ayrıca Antalya’da aileler kendi tarihlerini yazıyorlar, belediyeye veriyorlar, bu dağıtılıyor ve aileler birbirlerinin tarihlerini okuyorlar. Edirne’de önemli çalışmalar var. Kars’ta tescilli ev sayısı 80’den 280’e çıkmıştır. Şanlıurfa tarihin yıkıldığı kent olarak biliniyordu. Önemli mesafeler alınmıştır. Talas yeniden bir mücevher gibi açmaktadır.
TKB’nin toplam 123 üyesi oldu. Son iki yıl içerisinde proje başlatan belediye sayımız 80’den fazladır. Hepsini gönülden kutluyorum.
TKB 2003 KORUMA ÖDÜLLERİ ve KOLOKYUM
Sonra Kolokyuma geçiliyor. Oktay Ekinci sunum yapacak belediyeleri tek tek anons ediyor ve TKB’ne yeni katılan Silifke ve Urla Belediyelerinin sunumlarıyla ikinci bölüm başlıyor…
Urla ve Silifke Belediye Başkanları konuşmalarını ve sunumlarını yapıyorlar. Daha sonra ödül alan belediyelerin sunumlarına başlandı. Yalvaç Belediye Başkanı’nın konuşması ve sunumunun ardından Mudurnu Belediye Başkanı’nın konuşması ve Mudurnu Belediyesi’nin sunumu yapılıyor. Karabük Valisi kısa bir konuşma yapıyor ve Ödül Törenine geçiliyor. Yalvaç Belediyesi, Mudurnu Belediyesi ve Safranbolu Belediye’sine Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Erdoğan Bilenser tarafından ödülleri veriliyor. TKB II. Başkanı Bekir Kumbul, Yalvaç Belediye Başkanının eşi Gülsüm Bayram’ın da büyük destek ve çabalarıyla ödüle layık olduğunu vurgulayarak, Gülsüm hanım’ı da sahneye davet ediyor.
(Soldan: Oktay Ekinci, Erdoğan Bilenser, Tekin Bayram, Metin Sözen, Gülsüm Bayram, Mudurnu Belediye Başkanı, Nihat Cebeci)
Özendirme Ödülü alan belediyelerin sunumlarına geçildi… Altındağ Belediye Başkanı, Kuşadası Belediye Başkanı ve Ürgüp Belediye Başkanı sırasıyla konuşmalarını ve sunumlarını yaptılar. Ödüllerini aldılar…
Bu yıl ilk olarak başlatılan TKB Metin Sözen Koruma Büyük Ödülü de Yalvaç Belediyesi’ne veriliyor…
DEĞERLENDİRME…
Prof. Dr. Ruşen Keleş
Yerel yönetimlerin kültür mirasına hukuki alandaki sorumlulukları dışında bir de etik sorumlulukları olduğunu düşünüyorum. Belediyelerin görevlerinin neler olduğu konusunda Anayasada bir açıklık bulunmuyor. Bizim konumuz tarih ve kültür değerlerinin koruması ve belediyelerin sorumlulukları olduğuna göre Anayasa’ya “bu konuda ne var” diye bakmamız gerekir. Yerellik tartışmalarının anlamı, yerellik ilkesine göre yerel bölgelerdeki kamu hizmetlerinin yerel yönetimler tarafından yapılması gerektiğidir.
Çevre Kanunu “canlı ve cansız çevre” diyerek kültür mirasını da kapsamıştır. Planlamaya bakarsak, devlet ekonomik kalkınmaya ağırlık vermiştir. Son planlarda ise süreklilik ilkesi öngörülerek bir denge sağlanmıştır.
Tarih ve kültür varlıklarını ortadan kaldırmadan da ekonomik alandaki hedeflere ulaşılabilir.
Bir denge sağlamak esastır. Oktay Akbal’ın vermiş olduğu örneğe bakarsak belediyeler bu kadar büyük tercihlerle karşı karşıya kalmıyorlar, her ikisi de kurtarılabilir.
Yerel yönetimlere devletin bazı alanları tahsis edilmeye çalışırken “doğru mu yanlış mı” soruları karşısında şunu söylemek istiyorum, “uçlara gitmemek gerekir”.
Öte yandan belediyecilik ülkemizde çok önemli aşamalardan geçmiştir. Anayasa’nın idarenin bütünlüğünden sözeden 123. maddesini de “merkezi idare ile yerel idarelerin birbirini bütünlemesi gerekir” biçiminde anlamak gerekir.
TKB de bu bağlamda bir ekoldür….
Teşekkür ediyor saygılarımı sunuyorum.