Sevgili Oktay,
Bu yazı, aslında senin bir zamanlar “Doğu’nun Uygar Kenti: Kars” belgeselimizin başına yazdırdığın gibi, ‘gecikmiş bir vefa’ yazısı olacak. Onca koşuşturmanın ve toplumcu mücahitliğin arasına sığdıramadığımız; kendimizle, özümüzle ilgili sohbetlerin ertelenmiş olmasının özür yazısı da sayılmalı.
Ne yaman bir kuşağa temsilcilik yaptın be Oktay. Kendinden vazgeçmek mayalı; inadına toplumsal erekler peşinde koşan; dosta dost, düşmana düşman; ülkesine ve halkına sevdalı… Yeni değerlere ve seçkinler kapitalizminin nimetlerine sırtı dönük yaşayan; ama ille de ‘alnı açık ve ilkeli insan’ olarak çocukların yüzüne bakabilen, onları umutla tanıştıran bir kuşak… Sadece aydınlık bir akla ve insanlık inadına sahip olmak değil; yüzü olmak be Oktay, yüzü ak insanlar olmaktı bütün mesele…
Bu genel yapının içinde sen ayrı bir ağırlıktın sevgili Oktay. İlk anlayan, ilk tepki veren, öne düşen, örgütleyen. Ve de hiç susmayan!
Başını hafif kaldırarak yaptığın anlatılarda bebekleri gülen gözlerini unutamam. O gözlerin arkasındaki derinlikle, çoğumuzun çok fazla ilgilenmediği Oktay Ekinci ile uzun ve özel sohbetler yapmak istedim. Hal’leşmek ve belki de helalleşmekti gidilecek yer. Umursamadığımız gündelik yaşamın, silindir gibi üzerimizden geçen düzenin yol açtığı kişisel yaralardan, üstümüze çöken tortulardan hiç söz etmedik, edemedik.
Ve zannettim ki bu yoldaşlık epeyce uzayacak. Bir yerde, bir durakta sıra ona da gelecek. Sadece Zehra’nın, Kerem’in ve Esat’ın bildiği yüklerini, sıkıntılarını paylaşacak bir nefes alma zamanını yaşayacağız. Olmadı!
Bizi çok erken terk ettin be Oktay. Sen ışıklara gittin ve biz kocaman eksildik!
Hasan Özgen
TKB Danışma Kurulu, ÇEKÜL Vakfı Yönetim Kurulu üyesi