Tarihi Kentler Birliğinin Genel Kurulu’na katılmış olmaktan duyduğum memnuniyeti ve Sayın Kayseri Valimize, Büyükşehir Belediye Başkanımıza, gösterdikleri misafirperverlikten dolayı kendilerine teşekkür ederek konuşmama başlamak istiyorum.
Şimdiye kadar güzel hizmetler yapan Tarihi Kentler Birliği eski yönetim kurulu gibi, Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet ÖZHASEKİ’nin başkanlığında yeni yönetim kurulunun da etkin faaliyetler içinde olacağına dair inancım tamdır.
Türkiye’de kültürel değerlerin korunması ve yaşatılması konusu maalesef yıllarca, sadece bazı kurumların göreviymiş gibi addedildi.
İl Özel İdaresi gibi elinde mali gücü olan Valilikler, genel olarak kendilerini bu konunun dışında tuttular. Halbuki Valinin, merkezi idarenin taşradaki en üst yöneticisi olma sıfatı, onun bu konuda sağlayacağı katkıyı daha da arttırma durumu aşikardı. Ama nedense il özel idareleri kaynaklarını, lojman, bina , işhanı gibi verimsiz alanlara aktardılar.
Diğer taraftan belediyeler, eski yapıları ve kültürel dokuyu koruma yerine, bunları yıktırıp sözde modern apartmanlar yaptırmayı tercih ediyorlardı. Belediye meclisine ve imar komisyonlarına üye seçilmenin temel nedeni de buydu.
Valiliklerin ve Belediyelerin bu ilgisizliği hatta tahribatı, onarılmaz sonuçları ortaya çıkardı.
Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan Tarihi Kayseri Valilik Binası’nın 1990’lı yıllarda yıkılarak yerine yeni betonarme hükümet konağı yapılmasının tasvip edilir yönü var mı?
İstanbul Sultanahmet’te Kanuni Sultan Süleyman’ın Sadrazam İbrahim Paşa Sarayı’nın 1940’lı yıllarda yıkılarak, yerine Adliye Binası yapılması, Dolmabahçe Saray Tiyatrosu’nun Taksim’den inen yolu açmak için yıkılması, 1970’li yıllarda Yerebatan Sarayı’nın üzerine İstanbul Valiliği’nce Özel İdare Binası’nın inşasının izahı var mı?
İtalya’nın Venedik şehrinde San Marko meydanındaki 100 metre yüksekliğindeki kuleye çıkıp dört bir tarafa baktığınızda oluklu kiremit dışında tek bir çatı malzemesi ya da beton yapı göremiyorsunuz. Adeta kendinizi 500 sene önceki Venedik’te hissediyorsunuz. Sokaklar halen 1 ya da 2 metre genişliğinde. Şehir içinde gondol ya da yaya dışında araba ile gitme imkanınız yok. Bütün bu korumanın karşılığını ise, günde 150.000 turistle alıyor Venedik. Yılda 50 milyon turist.
Datça Yarımadası’nın karşısındaki Sömbeki adasına Ada yönetimi yeni bina yaptırmıyor. Yaptırırsa da 300 sene önceki mimaride yapılmasını öngörüyor. Bunun karşılığını da, sokakları dolup taşan turistlerle alıyor. Ünlü tarihçi Strabon’un “Tanrı uzun yaşamasını istediği kullarını orada dünyaya getirir.” dediği Datça ise, yılda bir ay kullanılan beton binalarla adeta turiste kapılarını kapatıyor.
Ülkemizde tabi ki kültürel değerlere sahip çıkan kişiler ve kurumlar var olmuştur. Ama bu sahiplenme, toplumun geneline yansıtılamamıştır.
Özellikle mülki amirlere ve yerel yönetimlere yönelik bir kültür sempozyumu düzenlenmesi fikri, ÇEKÜL Başkanı Sayın Metin SÖZEN Hoca ve Sayın Oktay EKİNCİ tarafından dile getirildiğinde Kastamonu’da bunu düzenleyebileceğimizi söyledik.
Ve 3 Haziran 2000 tarihinde, Kastamonu Valiliği tarafından, ÇEKÜL, Mimarlar Odası, ve İçişleri Bakanlığı’nın katkılarıyla, “Kültürel Değerlerin Korunmasında Yerel Yönetimlerin Rolü ve Sorumluluğu” konulu sempozyum düzenlendi. Bu sempozyuma Valiler, Belediye Başkanları ve Sivil Toplum Kuruluşları temsilcileri katıldı.
Kültür yaşamında önemli bir mihenk noktası olan bu sempozyum sonucunda yayınlanan Kastamonu Bildirgesi’ndeki şu cümleyi tekrarlamak istiyorum:
“Kastamonu’da başlatılan süreç, herhangi bir koruma kampanyası değil, 2000’leri kimlikli, kültür değerlerine yabancılaşmayan ve uygarlık süresince geçmişin tüm birikimlerinden güç alarak daha ileriye ulaşma hedefini kucaklamış bir ülke ve toplum olma yürüyüşüdür. Bu yürüyüşe herkesin katılmasını bekliyoruz.”
Bildiride yapılan bu çağrı yanıt bularak, 1,5 ay sonra 21 Temmuz 2000 tarihinde Bursa’da düzenlenen toplantıda, Tarihi Kentler Birliği’nin kuruluşu gerçekleşmiştir. Başka bir ifade ile Kastamonu Bildirgesi, Tarihi Kentler Birliği’nin düşünsel temelini oluşturmuştur.
Tarihi Kentler Birliği’nin kuruluşu ve giderek daha çok yerel yönetimin katılımıyla Türkiye’de bir dönüşüm yaşanmıştır. Yerel yöneticilerin bakış açıları değişmiş, ilgileri kültür değerlerine yönelmiştir. Tarihi miras artık, şehrin sırtında bir kambur değil, tam tersine sosyal ve ekonomik getirisi olan bir hazine olarak algılanmaya başlanmıştır.
Yapılan çalışmaları yeterli görmek tabi ki mümkün değildir. Gelmiş geçmiş en büyük 33 medeniyete beşiklik yapmış bu topraklarda, yeraltında yatan daha nice kentler var. Burdur’da Kybre, Kütahya’da Aizonai, Taşköprü’de Pompeipelis, gün yüzüne çıkarılmayı bekliyorlar. Kaderine terk edilmiş daha nice konaklar, hanlar, kaleler var. Müzelerimizin depoları, teşhir edilen eserlerin birkaç katı ile dolup taşıyor. Fransa’da Louvre Müzesi’nin depolarındaki eserlerle ikinci bir Louvre açılması projesi gündeme geldiğinde, şehirler arasında büyük bir rekabet başladığına şahit oluyoruz. Niçin Kayseri’de ikinci bir Topkapı Sarayı açılmasın?
Osman Hamdi Bey tarafından 1891 yılında dünyada Arkeoloji Müzesi olarak kurulan ilk müze olan İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin depolarında değil, teşhir salonlarındaki eserleri eleman yokluğundan ziyaretçilere gösteremiyoruz. Bugün ki Filistin’de kazılar yapan, Sodom Gomore’den çıkarttığı lahitleri büyük güçlükle İstanbul’a getirten, Asarı Atika Nizamnamesi’ni çıkararak korumacılık hareketini başlatan Osman Hamdi Bey’i toplum olarak tanımıyoruz. Onun ismini biz, bakanlık Sosyal Sigortalar Kurumu’nun Kavaklıdere’deki Sanat Galerisine verdik.
Diğer taraftan Ankara’nın sahip olduğu tek tarihi doku olan Ankara Kalesi’nin etrafını eski kimliğine döndüremiyoruz. Ulus semtinin taş binalarını, estetikten yoksun beton çarşı ve iş merkezleriyle adeta görünmez hale getirdik.
Adına ister kültür hamlesi, ister kültür seferberliği, isterse başka bir şey diyelim; topyekün bir hareketi başlatmamız gerekir. Bu konuda inanıyorum ki, Tarihi Kentler Birliği şimdiye kadar yaptığı güzel hizmetlerin fevkinde katkı sağlayacaktır.
Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Erkan Mumcu’nun konunun önemine inanarak gerçekleştirdiği değişimleri, bu kapsamda parlamento tarafından kabul edilen yasaları önemli olarak gördüğümü ifade etmek istiyorum.
Kültür ve Turizm Bakanlıkları birleştiğinde toplumda endişe hissedildi. Kültür’ün turizm içinde eriyeceği düşünüldü. Geçen süre zarfında görüldü ki, Sayın Bakanımızın üstün çabalarıyla kültür hizmetleri hep ön planda oldu.
Burada Thomas Friedman’ın Küreselleşmenin Geleceği isimli kitabındaki bir öngörüsünü dile getirmek istiyorum. Kültürel korumanın değerini anlayacak ve gayret gösterecek, gerektiğinde ellerini ceplerine atacak kadar toplumsal eylemciliğe dönük bir orta sınıfa ve seçkinlere ihtiyacımız var. Kültürel korumacılık için girişimde bulunacak büyüklükte bir orta sınıfa sahip olmayan, imar yasalarının ve çevre hukukunun zayıf olduğu, kolayca delindiği, yada hiç bulunmadığı ülkelerde, başka ciddi çarelere başvurmak gerekir.Yerli halkı bir yerin karakterini ve geleceğini korumaya özendirmede, turizm önemli bir rol oynayabilir.
Friedman’ın bu öngörüsünü biz Kastamonu’da yaşadık. Valilik olarak ÇEKÜL’ün katkılarıyla başlattığımız eski konakları onarma, işlev verme ve el sanatlarını canlandırma hareketi, şehirde hiç olmayan turizmi doğurmuş ve halk doğrudan yararını görmüştür.
Kendi Bakanlığımın bir uygulamasına da burada değinmek istiyorum.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Sayın Murat BAŞESKİOĞLU’nun da yakın ilgi ve takibiyle, İş Kur Genel Müdürlüğü’nün aktif işgücü programları kapsamında, restorasyon merkezlerinin oluşturulması taş, ahşap ve demir ustalarının yetiştirilmesi ile el sanatları atölyelerinin kurulması öngörülmektedir.
Bu konuda yerel yönetim ve sivil toplum kuruluşları tarafından hazırlanan projeler şu anda değerlendirme aşamasındadır. Bu projelerin hayata geçirilmesi ile, hem kültür ve el sanatları canlanacak, hem de ülkemizin en büyük sorunu olan istihdama katkı sağlanacaktır.
İl Özel İdareleri, belediyeler, mahalli idare birlikleri ve sivil toplum kuruluşlarının bu programlara yönelik projelerini titizlikle ve eksiksiz hazırlamaları gerekmektedir.
Aslında yeri gelmişken bir önerimi ifade etmek istiyorum. Tarihi Kentler Birliği’nin yapması gereken önemli bir hizmet, restitüsyon, rölöve ve restorasyon projeleriyle yapım ekiplerinin görev alacağı “tamir ambarı” yani“onarım merkezi” oluşturmaktır.
Kastamonu Valiliğimiz sırasında kurduğumuz ve ünlü mimarımızın adını verdiğimiz Mimar Vedat TEK Anı Sanat Restorasyon Merkezi, bu konudaki çalışmaları mübalağasız beşe katlamıştır.
Bir önerim de RTÜK’e olacaktır. Yasasından kaynaklanan yetkisini kullanarak, başta TRT olmak üzere tüm kanallara izleme oranının yüksek olduğu saatlerde, kültür, tarih ve sanat programları yapmayı zorunlu kılmalıdır. Bu konuda Tarihi Kentler Birliği genel kurulunun bir karar alarak RTÜK Başkanlığı’na iletmesi zannederim çok etkili olacaktır.
Bundan iki gün önce Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı’na bizim Kastamonu’da yaptığımız bir uygulamayı diğer illere de önerdim. Kendisi de bunu çok olumlu karşıladı ve genelge yapacaklarını belirtti. O uygulama şu idi. Dört sene önce İl Özel İdaresi bütçesinden 30 kişilik yeni bir otobüs satın aldık. Her gün iki sınıfı (ilk öğretim, orta öğretim ve yüksek öğretim) üçer saatlik programla rehber eşliğinde şehirdeki tarihi, kültürel yerleri ve restorasyon yaptığımız konakları gezdirdik. Böylece gençler şehirlerini tanıdılar ve kültürleriyle tanıştılar.
Unutmayalım ki, Cumhuriyetimiz’in kurucusu Atatürk’ün 10’uncu Yıl Nutku’nu okuduğumuzda ana temanın, milli kültürün önemi ile güzel sanatların değeri olduğunu görürüz.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 10 yıllık perspektifte kültürel değerlerini ayağa kaldırmak için bilinçli ve verimli şekilde gerekli yatırımları yaparsa, yeterli kaynak ayırırsa, hiç şüphesiz harcadığının kat be kat fazlasını geri alacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulun başarılı geçmesini diler, hepinize saygılar sunarım.
Enis YETER
Vali-Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşarı